Koskoca bir fırtınanın sonundaki keskin toprak kokusuna yaren gök kuşağının o en güzel ve ulaşılmaz rengi, ya da uzun yorucu bir günün sonundaki sahildeki kayalıkların hemen önünde oturup denizin sizin için söylediği şarkının o en güzel nakaratı nasıl anlatılırsa. Dünyevi güzelliklerle anlatılamayan her tasvirin altına bir açıklama her benzetmenin sonuna birkaç cümle daha eklemek zorunda kalacağınız biri aynı yöntemlerle anlatılabilir herhalde.
Bazen kendisini ait olduğu cennetten bu kargaşanın içine gönderen Allah a kızdığının farkındayım. Fakat onun buraya gönderilmesi ona bir cezadan çok biz aciz kulların iyiliği ve güzelliği unutmamasını sağlamak amacı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Hatta küçük bir de hikaye anlatayım.
iki gezgin melek, geceyi geçirmek için oldukça varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar.
Aile, pek kaba bir üslupla, meleklere yatacak yer olarak koca Malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumundaki küçük bir köşeyi göstermiş.
Melekler buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırken,
Yaşlı melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. Genç melek, yaşlı meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, yaşlı melek hafifçe gülümsemiş:
Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir...
Sabah malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa çok fakir Bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar. Son derece misafirperver olan fakir karı koca, sofralarında ne var ne Yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar.
Sabah güneş doğduğunda, melekler zavallı karı kocayı gözyaşları içinde bulmuşlar: yegane geçim kaynakları olan tek inekte tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış. Genç melek bu sefer iyice öfkelenerek yaşlı meleğe isyan etmiş:
Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı ama sen kalktın ona yine de yardım ettin. Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu; buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular.
Ama sen o ineği de yitirmelerine izin verdin! Bunun üzerine yaşlı melek, genç meleğe dönerek şu cevabı vermiş:
Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir. O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece, duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu fark ettim. Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü olduğu için ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık Arayıp bulsa da açamaz.
Ve devam etmiş:
sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, ölüm meleğinin o çiftçinin
Karısını almaya geldiğini gördüm. Ben de onun yerine ölüm meleğine ineği verdim. Yaşlı melek, gülümseyerek bir kez daha Eklemiş:
Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir. Bazen, işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, aslında bizim de başımıza gelen Tam da budur işte. Eğer inanıyorsanız, yapmanız gereken şey sadece, her sonucun Her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir. Bunun böyle olduğunu, ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile...
Koskoca bir sultana aciz ve cahil bir sokak dilencisinin sözleri ne kadar gerekli olur bilmem ancak umarım sözlerim birazcık da olsa yardımcı olmuştur. Şimdi duyar gibiyim azından çıkan bi kaç kelimelik sözleri.
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka...
Diyorsun belki büyük üstat gibi.
Olsun be dostum onu da dert etme hangi derdi tartsan gözünden düşecek bi kaç küçük inci tanesinden ağırdır ki...