belediye otobüsleri

entry31 galeri
    12.
  1. istanbul da yaşayanlar için eziyetin ta kendisi olan toplu taşıma araçlarıdır.

    -bak anlatıyorum-

    bi gün gidiyorum yakacık tan kadıköy e...o zaman lise sondayım. kafam zaten bi milyon. öss siydi, dersiydi, aşk acısıydı* uğraşıyorum. neyse efendim bindim hıncahınç dolu canına yandığımın otobüsüne. o kadar kalabalık ki adım atamamayı, nefes alamamayı, ortamı kıyamet gününe benzetmeyi bırak; insan olduğunu unutuyosun kardeşim. farklı bi transa giriyosun. neyse. yol 45 dakka minimum. önce binen bayanlar koltuklarda, fordçular ve günün şanssız kızları ayakta, götüm götüm ilerliyoruz.

    kıvrıla kıvrıla kendime orta kapı mevkilerinde bi yer buldum. kırmızı bi de direkler var orda iki tane. ona da tutundum. bi elimde dosya var. içinde test. hiç de çanta taşımayı sevmezdim zaten. o yüzden hep bi elimde dosya olurdu. hareketimi kısıtlıyodum ama aklımca karizma yapıyodum. aklımca. neyse. üstüme gelmeyin.

    sonra abi noldu ne bitti otobüs birden imkansızı başardı ve bi durakta yaklaşık 27 kişi aldı. saydın mı diceksiniz. evet saydım. sayabildim. çünkü bir adamın otobüse binebilmesi 30 saniye falan sürüyodu. ben de binmek için bekleyenlerin hepsini saydım. yaklaşık dememin sebebi bi eksik olur bi fazla olur. hani yalan olmasın. o güruh otobüse binince insanlar tost kıvamından sıkıştırılmış ve kimliğini kaybetmiş ton balığı kıvamına girdiler. arkadan bi teyze ' kızım kapının basamağına in yer açılsın. artık otobüs açmaz kapıyı kadıköy e kadar' dedi. e dedim teyze tamam. indim ben basamağa. bi süre sonra da oturdum. ama yukardan hala direği tutuyorum. kapı açılacak gibi olursa hemen 'nıaaaaaaaaaaahhhhh' diye kendimi geriye çekicem. sağlama aldım yani. öyle sanmışım.

    elim de bu arada bi adamın kot pantolonuna değiyo sözlük. ama dönüp bakmıyorum. ne bakıcam. napiim yani. elimi çekmeye çalışsam çekemiyorum. direği tutmasam olmaz. ağzına kadar dolu otobüste adam elimin bacağına değmesine kızmaz dedim içimden. yani. niye kızsın. zaten ses de çıkarmıyo. iyi dedim anlayışlı adammış.

    kadıköy e doğru yaklaştık artık birer ikişer millet inmeye başladı. yer açıldı. otobüse oksijen girdi daha net düşünmeye başladım. dedim kalkiim birazdan inecem. ama adama da dönüp kusura bakmayın elim size çarptı sürekli demem lazım. ayıp olmasın. ulan döndüm elimin bacakta olduğunu sandığım yere baktım. resmen adamın iki bacağının arasında sözlük! saliseler içinde o halde yaptığımız 20 dakikalık yolculuğu, benim elimi bi saniye bile çekmememi ve bu durumun adamda yaratacağı olası değişiklikleri düşündüm sözlük. şoke olmuş biçimde adama baktım. bakmaz olaydım. adam sırıtıyo resmen! bi sigarası eksik. o da olsa ağzından çıkarıp, havaya dumanını üfleyip* harikaydın bebeğim dicek. arkamızda da o kadar boş yer var ki. hatta boş koltuk bile var. ama adam yapışmış gibi ayrılmamış ordan. düşün sözlük.

    hışımla çektim elimi. herifin suratına bakmadım. ama kıpkırmızıyım. o orta kapının ordaki direk kadar. hay direğini senin zaten. ne geldiyse başıma ondan geldi. bulduk direği. kalkıp en arka koltuğa oturdum ama bir an önce o ahlaksız toplu taşıma/bindirme ortamından çıkmak istiyorum. bi an kapıları yumruklayıp 'çıkarın beni burdan' 'gardiyan!' repliklerini belli aralıklarla haykırmak geldi içimden ama yapamadım tabi. ineceğim yere kadar öle paşa paşa bekledim. uzun süre otobüse binmeme kararı aldım. takriben bir ay kadar dolmuşa bindim. ama dolmuşta da yapamadım. sığınamadım. tekrar otobüslere geri döndüm.elimde dosya mosya olmadan tabi. elleri cepten çıkarmam artık. deli miyim.

    -bu da böyle bi anımdır-
    5 ...