Bu gün fark ettiğim ilginç bir tespittir. Üç samimi arkadaşımın kardeşi yok. Yıllanmış arkadaşlığımız var, sen ben olayını aşmışız üçüyle de, paraya sıkışsam koşarlar, hasta olsam ilk arayan olurlar. Başka arkadaşlarımda var, sağ olsunlar onlarda arayıp sorarlar ama evin tek çocuğu olan arkadaşlarım daha bir samimidir. Her şeyleriyle ortaya koyarlar. Kardeşi olan insanların dertlerine koşacak ablaları, ağabeyleri varken, şımartılmaya çok daha müsaitken, tek çocuklar bu arayı kapatmak için dostlarına daha bir sıkı sarılırlar. Onları kaybetmek büyük bir yıkım olur, içlerindeki kardeşlik duygusunu, aciz gözlerle sizlere bakarak bir abi, bir abla tadında destek görme isteklerini dışa öyle bir vururlar ki, sizi gördüklerinde kendilerinden önce bedenlerinden fırlayan kocaman bir sevgi sizi kucaklar.
Benim gibi kardeşe sahip olan birisi ise eve geldiğinde yalnızlığını paylaşacak kardeşleriyle yalnızlığını giderir. Ufak kardeşlere dadanırsın, sonra ağabeyle atışırsın ve bu evin içindeki kardeşlerin oflaya poflaya senin derdine derman olmak zorunda olduğunu bilirsin. Ama bir evin tek çocuğu sokak kavgalarında tek başına kalandır ve her kavgada tek olmak, bir eşitinin olması yüreğine nursuz bir büyücü gibi çöreklenir.
Bu arkadaşlarımın her defasında bana sen artık bizim kardeşimiz gibisin demelerindeki asıl neden, bu fani dünyada bir desteğe ihtiyaç duymalarındandır.
Nerden bilsinler dostluk denen o kadim duygu, kardeşlik denen kan bağına dayalı birliktelikten çok daha kutsaldır.