çokça futbol, biraz da basketboldan ibaret olandır. ee, ne var bunda, herkes biliyor bunu diyeceksiniz. evet, doğru, herkes farkında spora olan ilginin aslında spora olan ilgi olmadığının, bu ilginin yalnızca futbol ve basketboldan ibaret olduğunun. ama daha ötesi de var.
binlerce kişi yazıp çiziyor, memleketin futbol hastası olduğunu, türkiye'nin futbolla yatıp, futbolla kalktığını. gerçekten de öyle. bugün sokağa çıkıp tanıştığınız herhangi bir er kişiyle futbol muhabbeti yapabilirsiniz. futbolla alakası olmayan erkeğe de değişik gözle bakılır ve adeta, eşcinsel muamelesi görürler ülkede.
peki, bu kadar ilgiye, alakaya rağmen neden futbol olarak yerlerde sürünüyoruz? yerlerden sürünmekten kastım, takımlarımızın başarısı değil. kaldı ki, kulüp ve milli takım bazında pek fena sayılmayız. az çok başarımız var. yerlerde süründüğümüz nokta, "futbol bilgisi". ülkede siyasetten sonra en fazla ilgi çeken olgu, futbol ve halkın futbol hakkındaki genel görüşü belirleşmiş kalıplardan, sığ düşüncelerden ibaret. istisnai kesimi katmıyorum bunların içine. çıkıp, bir kahveye gittiğinizde oradaki herkesle "ne olacak bu fener'in hali?" tadında muhabbet yapabilir misiniz? evet, hem de en alasını. ama muhabbetin gideceği en uç nokta "puşt hakem, vermedi penaltı"nın da ötesine geçemeyecek maalesef, hiçbir zaman. memleket, iddaa bayilerinde hayatında tek maçını izlemediği norveç ligi'ne bahis yapan insanlarla, manchester united-aston villa maçında "carew var lan aston villa'da, çakar affetmez" mantığıyla aston villa'ya bahis yapan insanlarla dolu.
kısaca, türkiye'deki spor anlayışında sorun, sadece futbola odaklanılmasından çok, odaklanılmış olan futbol hakkında da fazla bir şey bilinmemesi. herkesten, grafikler, detaylı analizler, sistem konuşmasını bekleyemezsiniz. ama, teknolojinin bu kadar geliştiği bir ortamda, insanların en azından "hakem, lincoln, teknik direktör kötü, fenerasyon, lincoln, hakem, başkan istifa etsin" döngüsünden de sıyrılmasını bekliyorsunuz. herkesin kendi çalıp kendi oynadığı bir memleket türkiye, futbol anlamında. çocukluktan beri ne gördüyse öyle oluyor çocukta. babası, klasik bir türk insanı olan çocuk da kendini ileride, babası gibi buluyor. hiç, "araştırayım bakayım, bolton bu sezon nasılmış?", "rijkaard'ın barcelona'daki maçlarını izleyelim bakalım, futbol anlayışı nasılmış?" düşüncesi yok. teknolojiyi kullanıyoruz, evet; ama sadece wikipedia aracılığıyla.
"rijkaard gelmiş, hmm... girelim bakalım wikipedia'ya. evet, futbolculuğu fena değil. ajax'ta, milan'da oynamış. bakıyoruz, euro 2000'de hollanda milli takımı'nı yarı finale çıkartmış, o da fena sayılmaz. barcelona'yı zaten az çok biliyoruz. tamam, tamam iyiy... aaa, o da ne, sparta rotterdam'ı küme düşürmüş. basiretsiz lan bu!!!11!!"...
biraz da basketbol dedik, hak yememek lazım, basketbol izleyecisi futbol izleyecisine nazaran, çok ama çok daha bilinçli. bir mersin'de, bir samsun'da, bir zonguldak'ta şu an basketbol salonları dolup taşmakta. samsun'daki seyirci, daha çok futbol seyircisi ama misal, zonguldak. futbolda zaten ortalarda yoklar, ellerinde tbl'de oynayan erdemirspor var bir tek. onlar da şehrimizin takımı, destekleyelim mantığıyla geliyorlar, avrupai bir biçimde destekliyorlar takımlarını. herkes oturmuş, atılan sayılar, iyi savunmalar alkışlanıyor, gereken yerde ufak çaplı tezahürata giriliyor. yarın öbür gün zonguldakspor, turkcell süper lig'e çıksa, bundan bir eser görebilecek miyiz peki? onun cevabını da bu entry'i okuyanlar versin artık.
diğer sporlardan hiç bahsetmiyorum bile. bu ülkenin teniste şu an en başarılı sporcusu olan marsel ilhan'ın, türk kanallarında canlı yayınlanan maç sayısı yalnızca 1 (yazıyla bir). onu da, trt sağolsun izleyebildik. onlar da, turnuva izmir'de olmasa, gidip yayınlamayacaklardı, bir de işin o tarafı var. hatta izmir'de olmasına rağmen finale çıkana kadar hiçbir maçı yayınlanmadı. yani, olsaydı da yarı finalde elenseydi marsel, şu an türk tenisinin en önemli ismini türk televizyonlarında hiç izlememiş olacaktık. yeterince acı olmalı.
atletizm de içler acısı aynı şekilde. geçtiğimiz senelerde grand prix'leri yayınlıyordu ntv, cüneyt koryürek'in de etkisiyle tabii. bu sene onlara da tuzlu gelmiş olacak ki, kıytırık turnuvalarla idare ediyorlar. grand prix'ler, d spor'un elinde. sonra, mehmet demirkol ve fuat akdağ çıksın, spor servisi programında 3-5 gün "bakın, biz diğer sporlara da ilgi gösteriyoruz, heyooo" tadında yarım saat atletizmden bahsetsin, ki onda da tartan pistin ne farkı olduğunu sorsunlar canlı yayına katılan yetkili kişilere... ne güzel, spora muhteşem ilgi gösterdiler dimi?..