büyük olasılıkla sabahın köründe kalkıp işe gitmeyen, parası az ya da çok ama kesinlikle üretimsiz insanlardır. En komiği de böyle insanlar tiyatro, sergi, müze gibi istanbul'un avantajlarını kullanmaz, istanbul'un tarihi dokusu en canlı muhitlerini değil kanyon/akmerkez/nişantaşı'nı dolaşır, bu mekanlar için istanbul dışında yaşayamazlar.
Sabahın köründe kalkıp haftanın 6 günü işe giden, en ufak alışveriş ihtiyacını görebilmek için trafik/parkyeri/zaman sorunu yaşamak zorunda kalan, otobüse binmekten sokakta yürümekten tedirgin olan, cocuğunu emanet ettiği kişilere bir türlü güvenemeyen, çocuğunun gittiği okulda takıldığı ortamlarda ne ile karşılaşacağının endişesiyle yaşayan insanlar için boğaz geçilmesi gereken bir engel; taksim kalabalık ve tehlikeli mekan, nişantaşı gereksiz pahalı açıkhava AVM'sidir. Parkların, bahçelerin, müzelerin, tiyatro salonlarının tek anlamı uktedir. Başka yerde yaşasa trafikten yoldan kurtardığı zamanla neler yapabileceğini düşünür, çocuklarını daha güvenli ortamda büyüteceğini, evinin kapısını ya da sokaktaki arabasını en son bıraktığı gibi bulacağını bilir, o yüzden hep istanbul'dan kaçma hayalleri kurar.