yatılı ilköğretim bölge okulu

entry11 galeri
    1.
  1. bazı il ya da ilçelere bağlı çevre köylerinden okumak için gelen çocukların barındıkları kurum. genellikle okuma imkanı olmayan, oldukça yoksul köylerde yaşamlarını sürdüren çocuklar burada eğitim görürler. bir tanesini yakından gözlemleme fırsatım oldu: efendim, bu okulöncesi dönem çocukları bu grupta yer almıyorlar. sadece ilköğretim birinci sınıftan başlanarak, sekizinci sınıfa kadar devam eden yaş aralığında olan çocuklar eğitim görüyorlar. iki haftada bir sadece anne ve babalarının yanına gönderiliyorlar. onun dışında zamanlarının büyük bir kısmı okulda geçiyor.

    fiziksel koşullar okuldan okula değiştiği için o konuya pek değinmeyeceğim. çocukların okul dışı aktivitelerine de gerekli önemin verilmesi gerekiyor nihayetinde. asker hayatı gibi bir düzen var yibolarda. sabah güneş doğarken saat altıda uyanıyorlar, yedide kahvaltı yapıyorlar. saat dokuzda derslerine giriyorlar. akşam yedide yemeklerini yedikten sonra saat dokuzda herkes yatmış oluyor.

    dikkat ettim bu çocukların ahlaki değerleri şehirde yaşayan çocuklara nazaran çok daha yüksek. yani konulan kurallara uyuyorlar, kendilerinden büyük olan yetişkinlere ve öğretmenlerine karşı çok saygılılar ve sınırlarını gayet iyi biliyorlar. üstelik "bir an evvel üniversiteyi kazanıp da ailemden bir kurtulsam, istediğim gibi yaşasam." tarzında düşünen bir ergenden bile çok daha mantıklı düşünebiliyorlar. o bar senin bu bar benim gezerek, baba parasıyla okuyup da kıymetini bilmeyen üniversite öğrencilerinden çok daha olgunlar. arada bir kendilerini ziyaret eden annelerinin vermiş olduğu beş milyonu geri uzatarak "ben arkadaşlarımla pikniğe gitmeyiveririm. bu para sana lazım. ben burada rahatım." cümlesini kullanan çocuklar onlar.

    şu beleşci fikrine de sonuna kadar katılmıyorum. okulun şartları ne kadar iyi olursa olsun, biti de oluyor; piresi de. onların yemek seçme gibi bir lüksleri de yok. bizim burun kıvırdığımız yemekleri karınlarını doyurmak için yemek zorundalar. banyo saatinde banyo yapmak zorundalar.

    bunun dışında bahsetmek istediğim diğer konu da şu; bu kadar pırıl pırıl masum çocuklar bir şekilde uyarıcılardan yoksun bırakılıyorlar. evet, görevini en iyi şekilde yerine getiren öğretmen arkadaşlarım çırpınıyorlar. hasta olduklarında başlarında nöbet tutup, ilacını içiren; onu tehlikelerden korumak için emeğini esirgemeyen öğretmenlerimiz var. ancak bir şeyler eksik. bu kadar mükemmel olan çocukların akademik becerileri çok düşük. sbs sınavında öğretmenim yemek yiyebilir miyim?, yahut tuvaletim geldi, çıkabilir miyim? gibi sorular sorabiliyorlar. bu çocukların öss gibi bir sınıvda başarılı olabilmeleri için öncelikle sınav bilincinin verilmesi gerekiyor en önce. anne babanın tutumu da çok önemli. hala "eti senin kemiği benim" mantığıyla yaklaşan aileler var ne yazık ki.

    her neyse öğretmenlik tam anlamıyla yapıldığı vakit gerçekten çok kutsal bir meslek. her şeyden önce sabırlı ve tutarlı olmak gerekiyor. güncel olayları takip ederek bu çocuklara ışık tutmayı gerektiriyor. bir yanın eksi kalması çok daha kötü çünkü. özellikle yibolarda eğitim gören çocukların hem annesi hem de babası oluyorsunuz. burunları dahi kanasa siz sorumlusunuz onlardan. o yüzden iyi düşünüp doğru karar vermek ve bu çocuklar için gerekeni yapmak gerekiyor.
    4 ...