insanı yıpratan, canını acıtan bir duygu. ancak dikkat ederseniz hep hayatımızda bizim için değerli olan şeyler için üzülürüz. bir tren penceresinden ya da bir otobüs camından bizi uğurlamaya gelen, ardımızda bıraktığımız sevdiklerimize el sallarken; gece boyunca tavana dikilen gözlerimizin yanında aklımızın her bir karesinin o' nu düşündüğü ; bu nedenden müzdarip aşk acısı çektiğimiz yatağımızda kıvranırken, hayatın yükünün ağır geldiği ve taşıyamayacağımızı anladığımız zamanlarda hep bir hüzün, hep bir kedercilik tutsak eder bizi. her duyguyu yaşadığımız gibi üzüntüyü de yaşamalıyız; kısacık süren mutluluklara erişebilmek adına. guido cavalcanti'nin mısraları geldi aklıma; o kadar güzel anlatmış ki çektiği acıyı ve ve ızdırabı, buyrun;
zihnimi öyle üzüntüye boğdun ki;
ruhum ayrılıp gitmeye çabalıyor
ve acı çeken kalbin yolladığı iç çekişler
kalbin bu acıya katlanamayacağını gösteriyor gözlere
senin büyük gücünü hisseden aşk diyor ki:
"ölmek zorunda olman acı veriyor bana,
sana merhamet göstermeyi hiç istemeyen,
bu acımasız kadın yüzünden;
yaşamdan kopmuş biri gibi yürüyorum.
bakanlara prinçten, taştan veya tahtadan yapılmış bir insan gibi görünen.".