genelde insanın yaşama şevkini elinden alan köylerdir. öncelikle belirtmeliyim ki lütfen şu yazacağım yazıdan "köylüleri aşağılıyor", " emekçiyle dalga geçiyor" mesajı çıkarmayın. bu köylülerin içinde benim dedem de var çünkü. neyse.
evet türkiye köyleri dedik. başta trakya olmak üzere farklı yerlerde köyler gördüm ve hangisine gidersem gideyim üzüldüm. yakıştıramadım kendi insanıma böyle köyleri. bir avrupa köylerine baktım bir de bizimkilere. milletin yollar asfaltlı, evler olsun iş yerleri olsun harika bir uyum içinde. ama benim köylerimde maalesef bu yok. benim köylerimde yani ülkemin köylerinde yollar maalesef asfaltlı değil. çukurlu, yağmurdan sonra yürümenin imkansız olduğu toprak yollar. istediğiniz kadar penguen gibi yürüseniz de paçalarınıza çamuru muhakkak bulaştıran yollar. evler desen zaten bir planlama yok. kimi simsiyah boyanmış, kiminde tuğladan başka bir şey yok. kimi derme çatma, görsen dersin hayvanlar yaşıyor ama bir bakmışsın 3 4 tane çanak anten takılı. yan tarafına tezekler yığılmış, bitişiğinde de bir masa yemek yenen. köyün en zeniginin ya da zenginlerinin evleri hemen çarpıyor göze. nasıl çarpmasın ki? genelde 3 katlı mavi renkli, bahçesi olan bir apartman oluyor. tek katlı evlerin arasından yükseliyor göğe. kapısında bir adet otomobil, bir adet te motorsiklet. kafamı biraz çeviriyorum ve köyün merkezine iniyorum. iniyorum dediğime bakma 20 adım yürüyüp sola döneceğim. bir köy kahvesi. sigara yasağı henüz kalkmamış. içeriye yoğun bir kalitesiz sigara **, ter ve tezek kokusu hakim. başta dedim ya onları suçlamıyorum bu durumdan ötürü kesinlikle. tarlada da çalışsa, inek te sağsa duş alıp kendine ve başkasına saygılı olması gerektiğini öğretememişiz biz onlara demek ki. suç onlarda değil. onları hem maddi hem de kültürel açıdan ayağa kaldıramamış, çağdaşlığa ulaştıracak kapıyı açamamış vizyonlarını genişletememişiz. avrupa köylüsü kültürel ve maddi anlamda güç kazanırken biz kendi köylümüze ne yapsam da ezsem demeye kalkmışız gazinin vefatından sonra. insanların yüzlerini görmek oldukça zor. sarı ışık veren bir lamba da yetmiyor zaten bu büyükçe ve sigara dumanıyla sis etkisinin yaratıldığı kahvehaneye. kıyafetleri iyi değil ama bundan şikayetçi değiller. zaten "kıyafetim çok kötü ya" diye düşünmüyorlar bizim gibi ya da ben gibi. hallerinden memnunlar. eksilemek için elin gittiyse eksile . ama dediğimi iyi dinle. kıyafetleri iyi değil demem yine kendime ve ülkeme dokundurmamdır aslında. yukarıda belirttiğim gibi bu insanların kendilerine hakettikleri değeri vermelerine ve bu değeri verdiklerini göstermelerine olanak sağlayacak güce ulaştıramadık. şimdi istersen eksile. kahveye döndüm yine. gözlerim yaşarmaya başladı, alışık değilim sigaraya. dişlerim sararır diye kahve içmeyen ben etrafımda kahverengi, siyah, sarı dişler görüyordum dayanamadım çıktım sonunda kahveden. aşağılamak için söylemiyorum bunu da, yalnızca rahatsız oldum. akşam vakti sokaklarda kimse yok. arada gençler görüyorum ellerinde şarap şişeleriyle bir yerlere gidiyorlar. tek yapabilecekleri de bu aslında. köyün arka tarafındaki koruda demleniyorlar. cep telefonlarından dj akman, ismail yk şarkıları açmışlar. endüstri meslek lisesinde okuyor çoğu. o arada bakkalı görüyorum, kapatıyor dükkanı. çok ta zor olmuyor zaten. dışarıya koyacak herhangi bir malı yok file içindeki plastik toplar dışında. zaten içeridekileri de satamıyor. şehre gidip süpermarketten alış veriş yaptığını söylemek, köy meydanından elde kipa, migros vb poşetlerle geçmek bir sınıf belirtisi bu gibi yerlerde. şimdi de bir minibüs yaklaşıyor köye. şehirdeki düğüne gidecekleri taşımak için. mor ışıkları açık bir minibüs bu. atiye'nin salla klibindekinin küçüğünü düşün. bir de markası deutz olanı. uzaktan kendilerini izleseler yapmayacaklarına inandığım hareketler yaparak büyük bir çılgınlıkla atlıyorlar minibüse. basıyorlar gidiyorlar sonra. yapacak bir şey yok köyde, malum eve gideceksin arkadaşının. misafir olmanın verdiği kırıklıkla eve geliyorsun. son derece cana yakınlar. asla "misafirsin yerini bil tarzı " bakışları veya sözleri yok. o kırıklık benim bünyemden kaynaklı. kümesten gelen tavuk dışkısı kokusuyla, uçuşan büyük sineklerin etkisiyle çok bir şey yiyemeden kalkıyorsun. alışık olmadığın o koku hakim.
erkenden yatmak tek çare. burası bana göre değil hacı yarın gitmek lazım şehre. böyle sevgili dostlar köylerimiz. ne yazık ki böyle. umarım köylerimiz bir gün hollanda köyleri gibi italya köyleri gibi olur. belki de önceliği köylere vermeliyiz kalkınmada. bilmiyorum ekonomist değilim böyle bir konuda da ahkam kesmemek lazım ama . neyse ... saygılar sevgiler.