" Mevsim yaz ise, yani güneşin bizi kasıp kavurduğu günlerde, yemekten sonra dama çıkardık. Bizim evlerin damı düzdü ve toprakla örtülüydü. Yaz başında dama "taht" kurardık ve geceleri "tahf"ta yatardık. Sıcak yaz geceleri içerde yatmak olanaksızdı. Bir de akrep korkusu cabası. Elbiselerimizin kollarının içine, ayakkabılarımıza girerlerdi. Tahtın etrafını ince amerikan beziyle çepeçevre çevirir, böylece gece uyurdu, böylece gece uyurken, aile sırlarının dışarı sızmasını önlerdik... Bu sırdaş beze "sıtara" derdik.
Bazen ani bir yaz yağmuru, gece yarısı iri taneleriyle bizleri yoklardı. Toparlardık yatağımızı yorganımızı aceleyle aşağı inerdik; geceyarısı göçleri, en çok biz çocukları sevindirirdi. Bize bir tür oyun gibi gelirdi. Çekerdik yorganı kafamıza ve yağmurun yorgandaki "tıp tıp" patlayan melodisini dinlerdik. Ancak, ertesi gün anamızın kirlenmiş yorganları yıkadıktan sonra tekrar sırtlayıp dama çıkaracağı gerçeği umurumuzda bile olmazdı."**