Yalnızlık, Can sıkıntısı, iletişimsizlik, çaresizlik, nefret, kasaba yalnızlığı, insan sevmezlik, cinayet, sapkınlık, canlı sevmezlik, derin sevgisizlikten doğan; insan ruhuna ait en kötücül hissiyatların hepsi bu otelde:
-Neden anayurt oteli?
"anayurt oteli. düşman elindeyken belirli bir direnme göstermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki."
...
aylak adam'ı referans alıp, yusuf atılgan edebiyatını takip eder iken, kronolojik sırayla gitmeyi istedim. sırada bir otel vardı. bir kasaba oteli. Ve küçük bir kasaba oteli sıkıcılığı en iyi yansıtabilecek mekânların başında geliyordu... lakin anayurt oteli, maalesef, aylak adam'daki sürükleyiciliği, o muazzam edebi lezzeti veremiyordu. aylak adam'la kıyaslayınca öyle. başlı başına değerlendirildiğinde ise sağlam bir kitap.
Türk edebiyatı hudutları dâhilinde büyük genellemeler yapacak kadar haddini bilmeyen biri değilim. Daha okumayı yeni söktüm, kurdelemi yeni taktı örtmenim. Ancak kitabın ana kahramanı yani zebercet için, Türk edebiyatının en karanlık kara'kterlerinden biri denebilir herhal. yusuf atılgan insan ruhunun o en insanlıktan çıkmış yollarını deşmeyi seviyor, bunu anlamlı buluyor. ve iyi de yapıyor.
...
Minimal dozda spoilabilir... sonra şeetmedi denmesin, kimseler üzülmesin, türkiye çöl olmasın:
"Polis kapıdan çıkınca koltuğuna oturdu. emekli subayın yerine bakıyordu. kızını boğmuş... Yeryüzünde her şey olağandı."
"Toprakta yangına değin kim bilir kaç yüzyıl buraya gömülen ölülerin çürüyüp ufalanmış kemikleri, etleri, saçları, tırnakları vardı."
"Gelmeyecekti anlaşılan. Ne bekliyordu bu kadından, ya da bir kadından. Yüksek sesle 'canı cehenneme' dedi."
"Yeryüzünde canlı kalmanın bir bakıma suç işlemeden olamayacağını bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu. iki gündür öğleleri, yemeğe başı önünde gidip geliyor, para verirken aşçının yüzüne bakmıyordu. akşamları ışığın yandığını gören biri gelmesin diye hava kararmadan kapının yanındaki odada çay demleyip ekmekle sucuk, peynir yiyor, soyunup yatıyordu erkenden. Gündüzleri de çoğu zaman yataktaydı."
"Nasıl uzundu günler. 'ne ölüyüm ne sağım!'"
"ipi boynuna geçirdi, düzeltti. Tam o sıra dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu, başka araçlar da katıldılar buna, kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. sağdı daha, her şey elindeydi. ipi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük."
"Ne oldu? Yapmayı unuttuğu bir şeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak her şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?"