gözün aydın, üniversiteyi kazandım anne. bilmiyorum, belki de zaten uzaklardan bir yerden hep izliyorsun bizi. haberin olmuştur bile belki de. ama yine de paylaşmak istedim seninle. aslında çok farklı bir biçimde paylaşmak isterdim ama olmadı işte...
hep en büyük isteğinin beni üniversitenin mezuniyet töreninde kep atarken görmek olduğunu söylerdin. ama sen liseyi bitirmemi bile bekleyemedin be anne. çok çabuk gittin. çabuk yalnız bıraktın bizi. halbuki liseyi, üniversiteyi bitirirken yanımda olacaktın. bunca emeğinizin sonunda sizi gururlandırmanın mutluluğunu yaşayacaktım. şimdi çok eksik mutluluğum anne, fazlasıyla eksik... daha askere giderken uğurlayacaktın beni. ağlardın arkamdan herhalde. ağlardın, ağlardın. az sulu gözlü değildin sen. çocukken bana da kızardın ağladığımda. "benim gibi olma" derdin. şimdi hiç ağlayamıyorum anne biliyor musun? seni uğurlarken bile tek damla düşmedi gözümden. ruhumun bir kısmını da götürdün sanırım giderken. çok eksiğim şimdi anne, fazlasıyla eksik.
sen gittikten sonra fark ettim ki sadece çoraplarımdaki, pantolonlarımdaki sökükleri değil hayattaki söküklerimi de sen dikiyormuşsun. öyle fark ettirmeden, sessizce. şimdi her yanım sökük içinde anne. şunları dikmeyi öğretmeden gitmeseydin bari.
bilmiyorum yattığın yerde zaman nasıl işliyor. ama bizi bırakıp gitmenin üzerinden iki yıl geçti. bana çok daha fazlaymış gibi geliyor. sen gittin gideli burada günler uzadı. saniyeler geçmek bilmiyor. sanki daha fazla işkence çekmem için her şeyi yapıyor evren. aman neyse, ne gerek var şimdi bunları anlatmaya. laf lafı açtı işte. aslında yazmaya başlarken sadece sana müjdeli haberi vermek istemiştim. umarım mutlusundur anne. umarım az da olsa rahatlatmışımdır ruhunu.