ayrılırken o yeşil gözlerindeki acıyı gördüm. tekrar göremediğim, görmek de istemeyeceğim acıyı. sanki hissediyordun, sanki bir terslik vardı. ''neden soğuksun, bir sorun mu var?'' dedim. kafanı salladın yüzünde o bildiğim gülümsemenle. ellerini tuttum. bana aldığın kolyeyi gösterdin. sana sarıldım. bebek gibi kokuyordun yine... hep de öyle kokardın zaten. dakikalar sanki büyülü gibi geçiyordu. o kadar sessizdik ki... bu sessizlik canımı sıkmaya başlamıştı. ayağa kalktın, ''ben artık gideyim'' dedin. ellerimi sıkıca tutup ''hoşçakal bebeğim'' dedin. tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. sen bana hiç 'hoşçakal' demezdin ki... hep 'görüşürüz' diyerek ayrılırdık... bu 'hoşçakal' hiç hoşuma gitmemişti. arabaya bindin. sen hareket ettin, ben ise çalan telefonu cebimden çıkarmak için eğildim. o anda içimi yakan fren sesiyle doğruldum ve...
artık sen yoktun...
ama yine de sana 'hoşçakal' demeyeceğim... görüşürüz bebeğim...