O an durdu sanki tüm dünya; kulağımda bir uğultu, kısa süren bu uğultunun ardından kalp atış seslerimini duydum; 'güm-güm'. Daha istekli atıyordu, vücudun en güçlü kası kalptir demişti üniversite hocam o gücü hissedebiliyordum. Çünkü kalbim yerinden fırlayacaktı neredeyse. Gözlerim bir çift mutlu göz görüyordu, mükemmel bir andı. Tam bu sırada biri dikildi başımıza; ben içimden 'yine mi ya..' diye geçirdim ve baktım gelen yücel'di. bu sefer benim arkadaşım bozmuştu güzel havayı ayağa kalktım.
-aa.. yücel, nerden çıktın sen?
Dedim gülerek ve iğneleyici bir üslupla, yücel önce güzel kıza 'selam.' Dercesine kafasını oynattı. Daha sonra bana döndü,
-abi bir dakika gelsene.
+ne oldu?
-gel sen, acil..
Güzel kıza dönüp 'müsaadenle, hemen geliyorum dedim' daha sonra yücel'le biraz uzaklaştıktan sonra,
-ne arıyorsun oğlum burada?
+oğlum telefonunu evde unutmuşsun baban aradı, acil arasın dedi; acil bir durum varmış.
-allah Allah ne olabilir ki?
+ne bilim ben? al telefonu ara.
Telefonu alıp babamı aradım.
+alo baba ne oldu beni aramışsın..
-nerdesin sen?
Dedi sert bir üslupla, şaşırdım.
+telefonu evde unutmuşum da; ne oldu sen niye aradın beni?
-deden vefat etmiş, memlekete gidiyoruz eve gel hemen yarın sabah yola çıkcaz.
Bir anda yüzümde hüzün belirdi, üzüldüm.
+tamam baba ben birkaç eşyamı alıp geliyorum.
-tamam oyalanma.
Dedi babam ve kapadım telefonu; yücel bana şaşkın gözlerle bakarak,
+ne oldu abi?
-dedem vefat etmiş..
+başınız sağ olsun.
Dedi ben de sağ ol dercesine kafamı salladım.
-abi sen eve geç, ben geleceğim hemen.
Dedim ve güzel kızın yanına gittim, durumu açıkladım.
-...şimdi gitmek zorundayım; çok özür dilerim ama gelince telafi edeceğim söz.
+tamam, sorun değil başın sağ olsun, çok üzüldüm.
-sağ ol.. şimdi ben seni telefonunu alabilir miyim?
Dedim mahcup bir tebessümle.
+tabi..
Dedi gülerek ve numarasını verdi.
-telefona da mı güzel kız diye mi kaydedeyim yoksa ismini söyleyecek misin?
Dedim yine gülüştük.
+eylül benim ismim.
-çok güzelmiş; sonunda öğrenebildim şimdi gitmek zorundayım. kendine iyi bak olur mu?
+tamam sen de varınca ara, yani öncesinde de arayabilirsin.
Dedi mahçup bir gülümsemeyle.
-arayacağım.
*** * ilker'le bazı şeyleri birbirimize itiraf etmiştik. Bunun sebep olduğu bir rahatlık, sevmenin ve sevilmenin verdiği bir sevinç vardı. Hayat güzeldi, hayat güzel olmalıydı. Eve varmıştım kapıyı açıp içeri girdim; merve mutfakta yemek yapıyordu, geldiğimi fark etti.
-eylül sen mi geldin?
Dedi ben de mutfağa girerken.
+Merve ben gelmedim.
-dalga geçme be.
+sen de şu mantıksız sorulardan vazgeç.
-aman, ne bu huysuzluk üzerinede gülüyor birde şuna bak.
+ne huysuzluğu ya mutluyum ben gayet.
Dedim, Merve bana döndü; tuhaf tuhaf bana bakıyordu.
+ne oldu?
-kızım yoksa..
+yoksa derken?
-o çocuk sevgili olalım falan mı dedi?
+yok ya.
-ohh..
+ben ona aşık olduğumu söyledim.
Dedim Merve'nin rahatlamış anlamı veren mimikleri artık şaşkınlık içindeydi.
-nasıl kızım ya?
Diye sordu, anlattım sahilde olanları.
*** *Eylül'le sevgili olalı bir ay olmuştu, her şey yolunda gidiyordu. Bu sorunsuzluk bende tedirginlik yaratmıyor değildi. Her an hayat bana karşıma tüm bu güzellikleri unutturacak bir kötülük çıkaracak diye tedirgindim. Ben bunları düşünürken eylül kahvelerimizi getirdi. Eylül'ün evindeydik kahve içip, bir film izlemeye karar verdik. Herkese klişe gelen bu olay aslında zevkliydi onunla.
-kahveler hazır.
Dedi gülümseyerek.
+içelim o zaman.
Dedim, Eylül elindeki tepsiyi sehpaya bıraktı, yanıma oturdu. Ama şeker getirmeyi unutmuştu.
-canım, şeker getirmemişsin.
+aa.. unutmuşum getireyim dur.
Dedi, kahvelerin bulunduğu sehpa tam önümde duruyordu, Eylül de sehpaya çarpmamak için dikkatli yürürken; ayağı ayağıma takıldı ve kucağıma düştü, göz göze geldik. bir an kalmıştık öyle, içgüdüsel olarak öpüşmeye başladık hiçbir şeyi düşünmeden. Ve hayat güzeldi!..