hayatı sil baştan sorgulamaya vesile olan kişidir.
ciklet mi veriyorsun lan? bu nasıl bir düzen ve adalet. ülkenin bir tarafı jaguarlarla porschelarla gezinirken öteki taraf, en diplerde pislik içinde yarım ekmeğe ulaşmanın çaresizliği içinde debelenip durur. bir adam arkadaşına mini cooper gibi bir araç hediye edebiliyor. güzel sevdik tarzını. mülkiyetin hırsızlık değil bir gövde gösterisi bir mutluluk biçimi olduğunu görüyoruz bu olayda. bu ağır hakareti, ölümüne hak ediyor bu toplum. daha da ezilmeli. insanlığına çomak sokulmalı. emeğine sahip çıkmayan patron yalakası balık hafızalı bu toplum. varsın göbekli patron veletleri günlerini gün etsinler. aralarında böyle küçük hediyelerle birbirilerini sevindirsinler. ve sabahın 8.30 da başlayıp gecenin zifiri karanlığına kadar kölelerini kırbaçlasın. ve boğulsun o ses o kör karanlığın içinde.
ve fakat her şeye rağmen, bertolt brecht'in bu sözleri, onları aydınlatır diye ümitlenerek kendilerine göndermeyi bir insanlık görevi sayıyorum.
TAHTARAVALLi
iyice görüyorum artık düzeni.
Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
aşağıda da bir çok kişi.
Ve bağırıyor yukardakiler aşağıya:
"Çıkın buraya gelin ki,
hepimiz olalım yukarıda."
Ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
neyin saklı olduğunu
yukardakilerle, aşağıdakiler arasında.
Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
Yol değil ama.
Bir tahta bu.
Ve şimdi görüyorsun açıkça;
Bu bir tahtaravalli tahtası.
Bütün düzen bir tahtaravalli aslında.
iki ucu birbirine bağımlı.
Yukardakiler durabiliyorlar orada,
sırf ötekiler durduğundan aşağıda.
Ve ancak;
aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece
kalabilirler orada.
Yukarıda olamazlar çünkü,
ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.
Bu yüzden isterler ki;
aşağıdakiler sonsuza dek
hep orada kalsınlar.
Çıkmasınlar yukarı.
Bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukardakilerden.
Yoksa durmaz tahtaravalli.
Tahtaravalli.
Evet, bütün düzen bir tahtaravalli.