"bir çiçege tutundum düserken, ordayim hâlâ"
benden iyi olmasın pek tatlı imiş
belki badem gozlu, belki dünya tatlısı
isterse, kısmetse bir evlilik
nasıl naif, nasıl sakin, nasıl bilgin dünya.
şaka sandımdı, bir filmde gordumdu; inanamadığım.
"gözlerimi bagliyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha baglanmisti, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)"
bir zamanlar -diğerleri- gibi olmamaktan bahsederdi insanlar
sonra geceden..sonra düşüşlerden.. sonra onarmak için nasıl çaba sarf edildiğinden.
şimdi hangi merhem iyi eder ziyadesiyle solanı?
saksıları kaldır at, eller artık toprak kokmuyor.
halbuki narindi onlar.
"üzgün bir erguvan agaciyla konusuyorum
ayriligin zorlastigi yerdeyim ve dalginligim
bir mülteci hüznüne dönüyor artik bu kentte"
bir yol düşle,bildiğin; bir koku anımsa, elmaya çalan. belki de - en güzel günlerimizden biri-
her kaldırımda ayak izleri, biri büyük biri küçük.
gozlerini al ellerine, bir şey kalmış mı dünden; sadece izle.
"bir bulutun pesine takilip gittigimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle "
sonra bir şarkı tutturup dem vuralım geçmişten..belki de tek gerçek yanımızdan?
en yalın haliyle bir kadın hırıldıyor içimde, utangaç şarkıları.
sabaha bir kuş uçacak bu şehirden, yanaklarında yaşla karışık kanat sesleri.
kabahattir inanmak için çabalamak. kabahat, pek mühim kabahat.
"(solugunun elma kokmasi bundandi belki)"
parantezler kalsın, gece kalsın, ayrıntılar kalsın, şarap kalsın.
birileri giderken olmadık şeyler kalsın, kalsın ki surata çarpılan bir tokat olsun yaşananlar. papatyalar solar elbet bir bir.
içi boşaltılmış bir küfür dilimde -güven-
şimdi bir yol geçiyor içimden, içinde kimsenin olmadığı
sessiz, sakin, dürüst..