yalnızlıkla mücadele edip kaybetmek

entry1 galeri
    1.
  1. (bkz: evde tek başına kalmak/#5692584)'ın devamı olarak. bu arada linki kesin yanlış verdim ama yapçak bi şey yok. bi de bu yazı tarzı experimental isimli yüce şahsiyete ait ama özendim. bi kereliğine alıyorum. hem canım sıkıldı. aslında devamı da sayılır yani. zaman dilimi olarak devamı.


    bursa'daki sıcak mı sıcak evimde uzun süre yalnız kalmıştım. "yetti lan bursa'daki yalnızlığım" deyip uludağ'ın yamaçlarında bulunan köyümüzde de bir süre yalnızlık çekmek istedim. tabi anam, babam ordaydı. bu fiziksel bir yalnızlık değildi. daha çok duygusal bir yalnızlıktı. uzun süredir içimde bulunduğum karşılıksız aşk durumu beni bunalımlı bir bünye haline getirmişti. ayrıca bursa oldukça sıcaktı. köy de bi o kadar serin. o akşam köye vardım. serin karşıladı yine beni. kısa kollu olduğumdan ve şortlu bir insan olduğumdan önce götüm sonra kıllarım dondu. temmuz'un bu sıcak gününde hırka giydim. ama pantolanlarımın hepsi yıkanmış olduğundan şortla takıldım.

    köyün gidilebilecek tek mekanı olan köy meydanına bu halde gittim. her daim orda bulunan, vakti gelince sadece namaz için hemen yanı başlarındaki camiye namaz için gidip gelen hacı amcalar bu 10 üzerinden 2 alan iğrenç elbise seçimimi bakışlarıyla biraz yadırgadılar. dedemi aralarında gördüm. normalde selam verip yanlarında bir süre oturmam lazımdı ama çok canım sıkkındı. uzaktan dedeme el salladım. bu son derece avrupai selamı hacı olan dedem sallamadı haliyle. ama yanına gidesim hiç yoktu.

    yanlarından ayrılıp 3 adet oturmalık yeri olan köyümüzün meda-ı iftiharı (böyle mi yazılıyo) parka doğru ilerlemeye başladım. telefonlar köyde genelde çekmezdi. ama parkta türksel 3 tık, vodafone 2 tık çekiyordu. avea her zamanki gibi hiç çekmiyordu. bir türkselli olarak park en ideal yerdi benim için. hem 2 gündür mesaj gelmemişti ondan. belki gelirdi. sıkılgan bir insan olduğum için ve köyde benim yaş grubumdan kimse olmadığı için parkta hemen sıkıldım. hem mesaj da gelmemişti. yarın mp3 playerım ile gelirim diye yaklaşık 1 km uzaklıktaki evime gitmek için yeniden geldiğim yolu çıktım. o arada akşam ezanı okunmuş olmalı ki kahvede ve önündeki hacıların yıllar önce kombine alıp kapattığı banklarda kimsecikler yoktu.

    ben de bu boşluktan yararlanıp köyümüzün kahvesine girdim. soğuk plastik sandelyeler donan götümü daha da dondurdu. özellikle bacaklarımın soğuk yüzeye temas ettiği baldır kısmını bir süre sonra hissedemez oldum. kahvede her zamanki gibi olay ve türkiye gazeteleri vardı. olay'ın çekirge adındaki magazin ekinden biraz karı-kız baktım. orta sayfadaki bursa cemiyet hayatının düğünlerindeki fotoğraflara bakıp en güzel kızı seçtim. bu arada damat her zamanki gibi öküzdü. kız da makyaj şov yapmıştı. yine uyumsuz bir çiftti. en azından tip olarak o damat o kızı haketmiyordu. türkiye gastesi her zamanki gibi bomboştu. mizah sayfasını okudum. hiç gülmedim. zaten bu acıyla gülmek imkansızdı ama hakkaten hiç de komik değildi. olay gastesinden bursasporumla ilgili haberleri okudum. "zapatoşni tamam" diyordu. yan sayfada ise "yiğidolar kenetlendi" yazıyordu. 5 yiyeceğinden habersiz yiğidolar her zamanki gibi kenetlenmişti. o sırada benim de içimdeki yiğidolar kenetlendi. açılma kararı aldım. ne çıkardı ki. arkadaş olarak görülürdüm en fazla. kahvede telefon hiç çekmiyordu. dışarı çıkıp çeşitli yönlerde ilerledim. o arada telefonumu heyecandan yere düşürdüm. amı götü dağıldı. her parçası ayrı yere gitti. telefonu zor topladım. bu arada çeken bir yer bulmuştum. ama bir tık çekiyordu. çağrı atayım da önce telefonun başına gelsin dedim. attım ama gitmedi. kapsama alanı dışındaydım yine. vazgeçtim her şeyden o anda. ya da yine korktum.

    hem hacı amcalar namazdan çıkmıştı. ben de eve gideyim dedim. son derece yorucu yokuşu çıktım. yine eşek gibi yoruldum. eve vardım. can sıkıntısının normaldaki bir numaralı aracı tv'yi açtım. ama çoğu kanal kapanmıştı. 1 aylığına hediye verdiği kanalları geri almıştı digitürk. yine klasik kanallara kalmıştım. derken elektrik gitti. bu çok sık olan bir şeydi. her şey üstüste geliyordu. allah'tan yarım saat sonra geldi. yiğidolar tam kenetlenememiş olacak ki 5 gol gördüler ağlarında. içimdeki yiğidolar da üzgündü baya. elektrik gelmese o gece geçmezdi. telefon ışığıyla okunan kitap da bir yere kadardı. saat 11'de conan obrayn'ı, 12'de cimi felın'ı izledim. saat 1'de chuck dizisinin tekrarı vardı. 2'de de simpsons vardı. hepsini ara sıra dalarak izledim. saat 3 olmuştu. itü makina'dan çaldığım deftere adını yazıp durdum. sonra annem görmesin diye hepsini karaladım.

    uykum yoktu ama 3. kattaki odama çıktım. biraz eski penguenler'deki umut sarıkaya köşelerini okudum. mesaj hala yoktu. uykum geldi gibi oldu. zor da olsa uyudum. kalktığımda saat 2'ydi. çok büyük bir heyecanla telefona baktım. tam olarak ne beklediğimin farkında değildim. ama herhangi bir mesaj iyi olacaktı. haliyle yoktu. biraz tv ile zaman geçirdim. canım çok sıkkındı. sonra yine köy meydanına inmeye karar verdim. hem belki bir otostopla bursa'ya inerim diye kotumu da giydim. evin anahtarını unuttuğumu aşağı inince farkettim. yine aynı yolu döndüm. bu aşk acısı dalgınlığının sonucuydu. aşağı yine indim. köy meydanı her zamanki gibiydi. hacılar günün 15 saatini geçirmeye bayılıyolardı kahvenin önünde. yine ezan okundu. ben yine gastelere bakmak için kahveye girdim. karnım kazınmıştı. evden çıkarken annemin "bi şeyler yapayım da öyle git" teklifini sallamayan kafama küfür ettim. kazıkçı köy bakkalına girdim. param azdı. eski günleri yad etmek için gofret ve uludağ limonlu soda aldım. sodayı yine zor açtım ve biraz döktüm. yere dökülen şekerli yapışkan sıvı yüzünden aynı zamanda imamın oğlu olan bakkal güzel bir küfür etti. "ehe ehe" diye yavşakça güldüm. yüzüne baktım o gülmüyordu. çok gerilip gastelerimin başına döndüm. yine okudum şanlı bursasporum'un transfer haberlerini. köy yine boştu. yalnızlıkla mücadelemde yine mağluptum.

    derken hiç de samimi olmadığım mücahit isimli arkadaşım geldi. selam verdi. bu arkadaş benim yaşında olmasına rağmen çok büyük acılar çekmiş bir halde dolaşan, saç sakal karışık yaşayan, her 5 metrede bir "fışşçk" diye acı çeken insan tükürüğü fışkırtan, günde 1 paket sigara içen ilginç bir tipti. ne zaman konuşsak çektiği acılardan, kazık yediği kızlardan, bir türlü bitiremediği liseden bahsedip dururdu. yine öle oluyordu. derken bakkala gidip çekirdek aldı. bu beraber yürümek için bir teklifti. "gel parka gidek" dedi. çekirdek almış bir insanı kıramazsınız. haliyle gidip oturduk. uzun süre sustuk banklarda. samimi olmayan iki insan gerilimini bozmak çok zordu. " ee işler nasıl" diyerek dünyanın en işe yaramaz sohbet başlangıcını yapmaya çalıştım. o her esanfın her zaman dediği şeyi dedi: "eski tadı yok." gerçi daha 18 yaşında bir insan olarak eski tatları ne kadar bilirdi bilmiyorum ama hep öyle derdi herkes. o da ilginç bir durum. sözleşmiş gibi herkes "eski tadı yok" diyo. e eskiden de böyle diyodunuz. nasıl olacak bu işler?

    sonra bu sıkıcı sohbeti kapayıp yine sustuk. büyük bir salvo bekliyordum. kıpır kıpır olmuştu. ve beklenen soruyu sordu. " çıktığın var mı?". ama mimikleri ve duruşuyla sanki "siktiğin var mı?" diye sormuştu. böyle yapması beni biraz yaraladı. çıktığım yoktu. karşılıksız hislerimden başka bir şeyim de yoktu gerçi. her gamsız insan taklidi yapan erkek gibi "yok be oğlum" dedi. uğraşılmaz karıyla kızla tavrıydı bu. gören bu işlerin kaşarı olduğumu sanırdı. ama deildim. ondan uzun süre tavsiye dinledim. sonuç aynıydı: "siken sevilir, seven sikilir." canım sıkıldı. "hadi gidek" dedim. kabul etti. bursa hayallarim kırılmıştı. eve gittim yine.

    yine aynı programları izledim.yine zor uyudum. yine geç kalktım. ve yine mesaj yoktu. bu üçüncü gündü mesajsız geçen. "naptın" diye mesaj attım. hasretimle gönlünün yandığını düşündüm. ama yanmamış. "iidir,sen" diye mesaj geldi. göz yaşlarına boğuldum.
    0 ...