bilirsin, wassily kandinsky, atom parçalanınca çizim tarzını birden değiştirerek, modern resmi bulmuş, ne güzel bir insanmış kandinsky, ressam olmasına rağmen etrafında olan bilimsel gelişmeleri bile takip ederek kendi özgün dünyasını yaratmış, üç-beş tane zibidi çıkıp bu resim değildir, çizemiyorsun o yüzden böyle saçmalıyorsun demişler ona, ama o gülmüş, zira yarattıklarının arkasının dolu olduğunu biliyormuş, onu eleştirenler hiç bir zaman arkasına bakmamışlar sadece.
oğuz abi, senin o kalın kitaplarını kaç kişi okudu sanıyorsun, ya da kalın kitapları kimler alıyor, kimler cesaret ediyor okumaya o kitapları, emin ol sandığından daha az. biz genelde lider bekleyen bir toplum olmamızın özelliklerini sanatsal eleştiriye de yansıtmış insanlarız. biri bir şeye iyi derse, ve popülerleşirse, ki ne yazık ki senin de bir eserin, o popüler olma tuzağına düştü, hemen herkes arkasından ilerleyip iyi der. biri bok atarsa, herkes saldırır, ama okumaz, kendi düşüncesi olmaz, sadece saldırır, çünkü kendine bulduğu bir lider ona "tu kaka" demiştir. emin ol sana öykünen, seni beğendiğini iddia eden, bir çok kişi kitaplarını okumamıştır bile. zaten biz okumayı sevmeyen kişileriz hocam, çabuk sıkılırız. uzun entry bile okumayan insanlar nasıl okusun ki, kocaman kitapları. kitapların kapağına bak, yap yorumunu, uzun entrylerin yazarına bak, ver oyunu.
biz neden yazıyoruz peki? gerçi biz dedim ama seni bir parçası olarak görmedim tabi ki bu "biz"'in, henüz iddia edildiği gibi egom o kadar da tavan yapmadı. biz derken; güzide sözlüğümüzün yazarlarını kastettim. hepimizin farklı farklı nedenleri vardır mutlaka; bir kısmımız, dikkat çekmek, hayatta ben de varım demek istiyoruz, bazılarımız edebi hazlar peşinde, bir kısmımız karşı cins ile gerçek hayatta bir yakınlaşma sağlayamamış, burada bir takım arayışlar içinde, bazılarımız ise sadece eğleniyor. bunların hepsi meşru nedenler, hiç birini eleştirmiyorum, zaten insanların yaşam tarzlarını, görüşlerini hiç bir zaman eleştirmedim, ben kişileri ikiye ayırırım, öyle binlerce fraksiyona gerek yok, iyi niyetliler ve kötü niyetliler. bu yeterli bir ayırım bence. gerisi teferrüat.
sen neden yazıyorsun diye sorarsan, cevabı yalnızlıktır hocam, dertleşmek istemektir, paylaşımdır, en azından başta böyleydi, artık değil. beni gerçek hayatta gören tanıyanlar oldu, eminim onların akıllarına şu soru gelecektir, ama bu adam sosyal, girişken, neşeli ve de tutunmuş biri. eminim yine yalancılıkla suçlarlar beni, hayatta kazanmış bir insan nasıl da yalnızlık çeker, nasıl olur da bu bunalım yazıları yazar. keşke hayat bu kadar basit olsa oğuz abi, keşke artık satır aralarını okuyabilsek hem yazıların hem de hayatın, fakat toplumun çoğunluğu kitapların ve kişilerin bırak satıraralarını okumayı, arkasını çevirip, kitapla ilgili yazılmış özeti bile okumuyor. kapağa bakıp okudum diyor ben o kitabı, bitirdim, o konunun uzmanı benim. gülme oğuz abi, gülme, öyleler gerçekten.
yerim, yurdum olamadı benim oğuz abi, tamam nispeten kalburüstü bir hayat yaşıyorum belki, ama bu mu mutluluk, değil tabi ki, son 4 senemin 3 senesi otel odalarında geçti hocam, tamam sokakta yatmadım hiç bir zaman, ama bu benim mutsuz olma hakkımı neden elimden almalı ki. sosyal, girişken, ya da çok kızla birlikte olmuş bir adam olmak istedim mi sanıyorlar, bu benim seçimim miydi, ya da sürekli uçağa binmek mi isterdim ben, evimde bavulum hep açık kalsın mı ya da yıllar yurt dışında harcansın. hayır istemezdim, yuva isterdim sadece, kapıyı bir kerede anahtarla açmamak. hayatta en büyük korkusu uçağa binmek olan bir adamın, kaderinin sürekli uçak yolculukları olması üzücü değil di mi? uçak lüks çünkü, her uçağa binişinde sırf korkusunu yenmek için sarhoş olan bir adam iğrenç değil mi, neden cümlenin içinde uçak geçiyor diye değil mi? aşk dışında dertlerim de yok mu, var tabi ki, ama gerçek ajitasyon bunları yazmak olmaz mıydı hocam.
ben sadece kendimi yazdım hocam, yurtdışındayım demek için yazmadım, param var demek için yazmadım, kültürlüyüm demek için yazmadım, eğitimliyim demek için yazmadım. kendimi delicesine aşağıladım yazılarımda, ama hep iyi yerleri, durumu ortaya koymak için kullanmak zorunda kaldığım cümleleri çektiler cımbızla. kötü niyet böyle bir şey olsa gerek. ağzı sarımsak kokan adamı, göbekli adamı, saçları dökülmüş adamı, terleyen adamı çekmediler, sadece iyileri.
karma için bir şeyler yaptığımı iddia ediyorlar, hayatta karma'ya inanırım evet, kalp kırmam, kötü söz söylemem birine, ah almamaya çalışırım, her akşam "allah çaresiz dert vermesin" derim. budur benim inanışım. sorgulamam, polemiğe girmem kimseyle, onlar da bana bulaşmasınlar. sözlükte'de bir karma var oğuz abi, artı oy alınca artıyor, eksi oy alınca düşüyor, bununla fazla haşır neşir olmuş kimseler benim buna oynadığımı sanıyor, öyle değil ki oğuz abi. ispatlayayım bak sana, 600 tane yazı yazmışım, bunlardan 400'ü, bilgi içerikli, 200'ü ise duygu içerikli, duygu içerikliler delilercesine oylanmış, bilgi içerikliler ise en fazla 1-2 tane. zeki bir yazar arkadaşımız keşfetti bunu, dedi ki, abi sil bilgi içeriklilerin hepsini, karman 1000 olur bir günde. güldüm ona, tdk sözlüğüne girip, sözlüğün anlamını incelemesini istedim. hedefim puan olsaydı yarın en yükseğine ulaşırdım, ama yapmayacağım oğuz abi. ben asıl o bilgi içerikli entrylerim ile gurur duyuyorum. sözlüğe katkım onlar benim, duygusal içerikliler ise daha çok kendime bir şey katıyor.
halen neden yazıyorsun dersen, cevabını 6-7 aya paylaşacağım seninle sevinçle.
umuyorum ki puzzle bitecek o tarihe.
eksper-i mental
oğuzaedit: ben bir süre buralarda olamayacağım, seni mektupsuz bırakacağım, malum tatil sezonu, sonrasında ise işler, güçler. eylül-ekim gibi tekrar görüşmek üzere. olric'e iyi bak.