seni ne kadar sevdiğimi hatırlayamıyorum. için içine sığmaz şöyle bir silkelenirsin ya öyleydi galiba sana olan sevgim. çok güçsüzdüm, kanatlarım uçacak kadar kuvvet bulamıyordu. sen hep benim için yaşadın, geleceğimi düşündün.
düşündün, düşündün. beni düşünmekten kendini düşünmedin, oysa sen ne güçlüydün. tek örnek aldığımdın, gelişme çağımda. ama yazıklar olsun bana, değerini bilmedim, şaka gibi geldi bu bütün olanlar. bencil, işe yaramaz, pislik ben.
ben ki seni düşündüm ama bir şeylerden korktum. ama neyden korktum? bir insan neden, neyden korkar? korkularımın üstüne gitmeliydim. her şeye göz yummamalıydım. ama yumdum. bu yüzden büyük cezalar hak ediyorum.
korkaklık bir karakter meselesi, görme meselesi. en cesur benim lan diyenin bile korkuları vardır. bu korkular bende olmam gereken konumun olabilecek en aşağı konumuna itti. korkaklığını gördükten sonra iş işten geçmiş olabilirdi. ama inanıyorum ki, iş işten geçmedi. çünkü hayat devam ediyor ve insan istediği çok şeyi değiştirebilir.
saçmaladım gibi ama bir nedeni var. dünyadaki bir gerçeği öğrendim. ne olursa olsun güçlü olacaksın arkadaş. mütevazı yani ezik oldun mu tepene çıkıyorlar. bu da ayrı bir durum.
ah dünyaya gelmiş en büyük varlık, anneciğim, bugün sana benzeyen bir kadını gördüm. bu kadar mı benzerlik olur? yaklaşık 15 dakikalık bir minibüs seferinde denk geldi. gidip sarılsam mı diye düşündüm. lan dedim yanlış anlarlar. bir baktım, bir daha baktım, kadın rahatsız oldu. kafamı çevirdim. lan bi sarılsam en azından konuşsam mı diye ikileme girdim. içimde fırtınalar kopuyordu, tam sarılacak gibi olacakken içimin ortasında bir şeyler yere doğru kayıyor, içim boşalıyordu. aynı anda kafatasımın içinde beynim takla atıyormuş gibi hissediyordum. yoktu böyle birşey. derin nefes aldım. ufak çantamın içinden ilk moda olduğu zamanlarda aldığım mp3 playeri çıkardım, kulaklıkları taktım. hatırladım sonra, bu mp3 playeri almak için parayı senin verdiğini.
bu arada minibüs durdu. bu kadın ayağa kalktı, indi minibüsten. ben de insem mi diye düşündüm. insem ne olacak lan dedim kendi kendime. korkmuştum yine.
inerken bana öyle bir bakmıştı sadece. boş bir bakıştı. indiği yer, bir ara aşık olduğum, birlikte tenis oynadığımız, sarışın düz saçlı kızın evinin önüydü. az yürümemiştim onunla birlikte, oraya kadar. annesi mi ki? dedim, sonra sktir lan çektim kendime.
bir kişiyi başkalarına benzetmek akli dengenin kaybolmasına işaretmiş ki, buna inanmıyorum, çünkü gerçekten benziyordu. anneciğim sen rahat uyu, ben akıllandım ve güçlüyüm. düzelecek herşey. ama şunu anladım, seni çok özledim.