öğrencilik en güzel yaşam biçimi vesselam. hemen herkes istisnalar hariç * ilkokula ilk başladığında kendisiyle aynı yıl doğan tıfıllarla başlıyor. mesela sınıf mevcudu 32 ise, geçen yıl o sınıfa başlayan öğrencilerin en az 30 tanesi 2002 doğumludur. benim zamanımda 84 doğumluydu mesela (hey gidi günler)...
evet farkettin biliyorum, ben de o 90 lı yılların başında çocuk olmak başlığının insanlarındanım. ne çok özledim ben de o günleri; ağaçlara tırmanmayı, arabaların arkasına takılmayı, ateri salonunda street fighter ve haggar oynamayı, mahalle maçı yapmayı falan... ne çabuk geçti o günler be, ne güzel sorumluluk yoktu. bir çıkardım sabahtan, gelirdim akşamın köründe sümüklü, pasaklı hallerimle. niye büyümek zorundayız ulan?
hem anlamadığım birşey var, ben niye sözlükte hayat hikayemi anlatmaya başladım acep?
neyse, anlatıyoruz işte. dedim ya herkes, kendi doğum yılındaki grupla başlar okul hayatına. ama sonra, zaman geçtikçe, herkesin çizdiği yol farklılaşır. kazanılan okullar başkadır, sınıfta kalmalar olur, üniversite sınavına tekrar girmeler falan. mesela üniversiteye geldiğinde o 32 kişilik sınıfın 20 si falan 2002 doğumlu olacaktır. diğerleri 98 den 2004 e değişen bir aralıkta seyredeceklerdir genelde ve belki araya 84 doğumlu benim gibi bir dede de * karışacaktır. ama yine de o sınıf 2002 doğumluların hakim olduğu bir sınıf olacaktır. bir nevi 2002 grubudur yani o sınıf.
benim (#5696881) yi bitirmemin ardından sağolsun bazı yazar arkadaşlar ilgi gösterip özelden sordular, aga tamam çektin gittin de sonrasını anlatmamışsın? naptın, nereyi kazandın falan diye. hepsi saolsunlar, hepsine burdan artı replerimi ve sevgi pıtırcıklarımı yolluyorum.
evet 2002 de girip 2004 de terkettiğim 9 eylül işletmenin ardından 2004 öss ile kocaeli üniversitesi elektrik mühendisliği bölümüne yerleştim. işte başlıkta belirttiğim kendinden yaşça küçüklerle birlikte okumak hikayesi de burada başlıyor. 86 doğumluların hakim olduğu bir bölüme 84 doğumlu biri olarak gidince, ilk başlarda etrafımı bir, "abi" havalarında süzüyordum. valla bak görecektin beni, bir havalar bende bir havalar. ben hep çocukluğumdan beri yaşça büyük olanın daha zeki olduğunu falan düşünürdüm nedense, onun getirdiği bir kibir de oturmuş üstüme ki sorma. atasözlerine hep eğlence aracı olarak baktığım üçün, akıl yaşta değil baştadır'ı da zikleyecek gibi değildim hiç. aslan nasıl ormanların kralı sanırsa kendini, ben de bölümün kralı havalarında dolaşıyodum mario jardelin omuzlarını geriye çekerek dik dik dolaşması gibi.
sonra tabi, her kibirimin ardından yaşadığım göt üstü oturma durumları vuku buldu. sonra okulun ilk günlerinde çocuk gözüyle baktığım 86 lılardan çok kral arkadaşlar da edindim. sonra birinci sınıfın başlarında yadırgadığım yaş farkını unuttum gitti zaten. ama bu konu üzerinde düşündüydüm de çok. şu kanaate vardım: genelde 18 yaşına kadar çocuk gibi oluyorsun, düşünsel bazda yani. ama 18 den sonra büyüyor insan be. 18 yaşındaki bir insanla 20 yaşındaki bir insan arasında pek fark olmuyor. o yüzden ben, tıpkı yaşıtlarıma okuyormuşçasına okudum dört yıl boyunca. ama eminim, bu durum mesela orta okulda başıma gelseydi, mesela ben 13 yaşımdayken 11 yaşındaki tıfıllarla okusaydım, bu farkı farkederdim. çünkü çocuklukta büyüme çok hızlı oluyor, sonra ise bak kaç ssenedir büyümeden gidiyorum.
sonuç paragrafında da özlü söz söylemek isterdim. bu durumlarda aklıma hep goethenin bir sözü gelir; Erkeklerin aklı, ev kadını arar, ama kalbi ve hayal gücü başka özellikler peşindedir... napiym yaşça küçüklerle birlikte okumakla ilgili birşey yazmamış ibne, ben de bunu yazıyorum. sonuç şu; kendinden yaşça küçük insanlarla okuyorsan, onları hor görme ey okuyucu. sonra çok kral adamlar çıkarlar, göt üstü oturursun bak. alışıp unutuyosun zaten zamanla...