öncelikle, karl liebknecht'in sözleri kulaklara küpe olsun:
" mümkünün son sınırına imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur. öyleyse nesnel olarak imkansızı istemek budala bir hayalcilik ya da kendini aldatmak anlamına gelmiyor. tersine, en derin anlamıyla politika demektir bu. bir politik hedefin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu göstermek demek değildir. bunun göstereceği tek şey olsa olsa, bu tür bir eleştiriciliğin toplumdaki hareket yasaları konusundaki körlüğüdür; özellikle de toplumsal iradenin (yani bilincin) oluşumunu yöneten yasalar konusundaki..."
devrime ve sosyalizme her şeye karşın inanan, ama tedbiri de elden bırakmayıp her ikisinin de yalnızca bir olasılık olduğunda ısrar edenler var bir de... hani, ilk yaşanan yenilginin ardından şöyle bir cümle kuruverenler: "devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi."
devrim hiçbir zaman yalnızca bir ihtimal olmadı. bu kullanımıyla "ihtimal" sözcüğünü sol literatürden bir an önce çıkartmak gerekiyor. yenilebilirsiniz. yaşadığınız sistem en ağır fiziki müdahale dahil ideolojik ve siyasi tüm zor mekanizmasıyla üzerinizden geçebilir. dahası sosyalist mücadelenin içindeki bireyler bu sırada kişisel yenilgiler de alabilirler. ama bunların hiçbiri, bir zamanlar uğrunda kavga edilen sosyalizmi bir ihtimale indirgemez.
sosyalizmi piyangodan çıkacak büyük ikramiye gibi sunanların, aynı insanların daha gerçekçi buldukları yılbaşı çekilişine bilet almak için sıraya girmelerine kızmaya hakkı yok. uzak bir gelecekte yaşanacak mutlu günlerin ihtimali için mücadele etmektense, ya çıkarsa diye hafta sonu yapılacak çekilişe bilet almak niye mantıksız olsun.
devrim bir ihtimal olarak dahi güzel değil mi peki?
bu sorunun muhatabı sosyalistler değil elbette. ihtilal ihtimallerin en güzeli bile olabilir. ama sonuçta bu durumda da en fazla, bir ihtimal, hiç yaşama geçmeyecek bir hayal kadar güzeldir işte.
ya gerçekten yaşananı? bütün ezilenlerin şöleninde emekçilerin iktidarı alışı...