tıp okuyacağı o zamandan belli miydi bilmiyorum ama serviste yanyana oturduğum çağla ile konuştuklarımız hep aynıydı. insanları anlayamamaktan yakınıyordu, benim yakındığım gibi. muhabbeti ilerletince hem bizim sınıfa ziyaretlerini arttırdı, hem de okul dışında da görüşmeye başladık.
insanoğlu vefasız malum her ikimizin de servisi bırakması, öss hezeyanları ayrı gayrı düşmemize yol açtı. artık okulda gündelik dertler içinde boğulurken uzaktan birbirmize selam verir olmuştuk.
yıllar sonra deniz kıyısında pazar gazetelerini karıştırırken gözlerim genç bir kıza takıldı. iri puntolarla "kader kurbanı" yazılmıştı kız için. okudukça boğazım sıkılır gibi oldu. yüzü çok değişmişti.
büyümüş, olgunlaşmış.
çağlayı öldüren hayvan --insan diyemiyorum onun için-- hissettiğini sandığı şeyleri aşk olarak adlandırmış. aşık olma hakkı başka birinini, gencecik birinin yaşamına son verme hakkı tanıyor çünkü insana. defalarca rahatsız etmiş. defalarca. neden? aşık olmuş çünkü bu insan müsveddesi. hakkı olduğunu düşünüyor çünkü. aşık olduğunu sandığı kişi ona aşık olmak zorunda. bir nevi efendi-köle ilişkisi. ya benimsin ya toprağın anlayışı. ve bu anlayışa sahip binlerce müsvedde. sokaklarda, otobüslerde, işyerinde.
mavi gözlü arkadaşım yaşamayı hak ediyordu yaşama hakkını elinden alan o hayvandan çok daha fazla.
şimdi elimde birkaç kırık dökük anıdan başka birşey kalmadı. evet can dostu değildim belki ama konuştuklarımı tamamen hatırlıyorum. keşke hafızam zayıf olsaydı.