nerden başlasam? (kesinlikle bu klişeyle başlamalıydım. afferim bana)
nasıl anlatsam? (mavrakar bir üslupla. bence de sence.)
kaç kişiydik o zaman? (40)
...
Bir okul otobüsüne doluşmuş 40 adet balta... ilk hedefimiz akdeniz'di. Daha 17'ydik. Kaplumbağa misali, barınağımızı günün 24 saati yanımızda gezdiriyorduk. Tente dikmeyi seviyorduk. Evet. ve Peçete harcamasına maksimum miktarda katkıda bulunarak, Türk ekonomisinde devrim yapmaya and içmiş bir avuç idealist pırıl pırıl gencociktik. Güney sahilleri için çok tehlike olabilirdik. Ama gelin görün ki, "bodrum" durağındaydık. Artık çok mu geçti?
Kalacağımız Otele yerleştik. Havuzumuza girdik. 17 yaş zevzekliğine yakışacak bütün sulu şakaları yapmaktan imtina etmedik. Açık havada yemek idi, şu idi bu idi derken akşamı ettik. güzel güzel giyindik saldırış vaziyeti aldık. Yahhh... Barlar sokağına indik. inmesine indik de, asıl hayat 12'de başlıyormuş. Ve bizim o saatlerde otele geri dönmemiz gerekiyordu. Yoklama filan yapılacaktı. Ben tam da "herkes kaçarsa kimse disipline gitmezmiş olm" klişesi ilk kimden çıkacak diye düşünürken, biri patlattı bu özlü kolpayı. Ama en nihayetinde dönüldü otele. Yatıldı. Bazıları ise kendilerine uyuyor süsü verdi. Hain planları vardı. ilerleyen saatlerde otelden kaçacaklardı? Kim tutardı onları?
...
Saat 01.00 filandı. Yaş 16.5'tan 17 idi. Bodrum'da, barlar sokağında 4 dirhem 2 çekirdek halinde bekliyorduk arkadaşımla. Otelden kaçmakla Çok büyük bir halt etmiş gibi gururluyduk, anarşiktik. Ve iki azılı azgın anarşik olarak biralanalım dedik. Lıkır lıkır götürdük. sonra halikarnas'a dalalım. Anarşik tavrımızı oraya da yayalım, turist ablalara "turisti sev" adlı o muhteşem şarkıyı söyleyelim, dilden dile yayılalım dedik.
Mamafih Damsızdık. Halikarnas kapısından geri döndük. Peki Yılar mıydık? Hemen stratejik bir yere sotelendik. Gelen ve geçen turistlere alenen yazıyorduk. Coşkuluyduk, heyecanlıydık, umutluyduk, ali şendik. Gencocik olmak böyle bir şeydi işte.
"Hey ladies, would you like to join us?" ile başlayan ve "What a wonderful night hıa? Let's fire it!" ile devam eden cool yazılımlarımız gecenin ilerleyen saatlerinde "Excuse me, Can we enter the club together?", "Can we come with you?" "Look! Look! Please...!.?! :(" seviyesine kadar düşmüştü. Bazıları "sizi tatlı şeyler. Gidinin türk ergenleri!" tadında sıcacık gülümseseler de gülümsedikleriyle kalıyorlardı. biz de bakakalıyorduk. Şaşakalıyorduk. Kalakalıyorduk.
Ümidi kesmiştik artık. Olmayacaktı. "Halikarnas'ta geçen yaz rastladım sana" şarkısı bizim için 2000 yılında hiçbir şey ifade etmeyecekti. "Olsun gözüm olsun ne olacaksa olsun" dedik. Sokakta biraz daha demlendik. Arkadaşıma baktım. Susuyordu. Anladın mı olm dedim. Anladım dedi. O günden sonra bir daha hiç bir kulüp önünde, hiçbir disko girişinde ağlamadı. Sonra Sabaha kadar dolaştık yollarda. Bomboş sokaklarda, ellerimizde bira, kalbimizde sızı, pek sevgili Halikarnas badigardı ve leydiiz, hiç mi içiniz sızlamadı?
Ah ah bodrum bodrum... Nerde bitirsem, nasıl anlatsam, 40 baltaydık o zaman.
...
işte bu elim anı hasebiyle, Bodrum benim için hüzüntü demektir. Aradan yıllar geçtikten sonra karşısına geçip "bi zamanlar Bakir ama gururlu bir genç vardı" tiradını atacağım günleri beklemiyor değilim. Bekle beni bodrum...
Ya da bekleme ya boşver. Zaman değişiyor biz de değişiyoruz. screw you bodrum, i'm going to bozcaada...