tüm nesillerdir aslında, zira yaştan bağımsız olarak, herkes bir mizah dergisine bağlanmış, takip etmiştir, şu mizah toprakları bereketli ülkemde.
***
"ben açarım... ben açarım" diye koşardım kapıya ilkokuldayken, babamın gelme saatinde. Sonrasında kapıyı açar, elindeki çantayı tutarak çekiştirirdim onu, çantanın içinde günün gazetesi olurdu, hafta da bir gün de gırgır dergisi. Okumanın yeni yeni öğrenildiği o yıllarda, her şeyi okumaktan zevk alırdım, en çok da gırgır'dan, hem okuması da kolaydı, kapağında turgut özal kafaları olan o sarı dergiyi. Çizimlerine bakar taklit eder, ben de çizmeye çalışırdım. ilk karikatürüm, ki karikatür dediğimiz çöpten bir adam ve eşşektir, eşşeğe nasreddin hoca misali ters binmiş bir özal'dı, "çağ atlıyoruz diyor ama geriye gidiyoruz" diye açıklamıştım onu tüm bilmişliğimle büyükbabama, aslında ne dediğimi bilmiyor, duyduklarımı tekrarlıyordum sadece. Babanem onu çengelli iğneyle perdelerine asmış, ben de çok mutlu olmuştum. sürekli gider ona bakar, gurur duyardım kendimle.
gırgır sadece gençlerin okuduğu bir dergi değildi, herkes okurdu, tarz olarak genelde, sempatik yalın çizgiler, kısa konuşma balonları ve politik hiciv içerirdi. sert bir mizah anlayışı yoktu, muhalifti ama bir şekilde tabana yayılmayı başarmıştı. tabi bu tahlilleri ilerleyen yıllarda eski sayıları bulup toparlayınca yapabilir hale geldim. o zamanlar gırgır, benim için, kolay okunan, insanlar patlıcan burunlu çizildiği için güldüğüm bir boyama kitabı gibiydi.
aynı yıllarda, babam beni berbere bıraktığında, berberde duran dergilere bakardım sıramı beklerken, genelde gırgır değil ama fırt olurdu, o erkeklik kokan berberlerde. Kapak içinde bir adet çıplak kadın fotoğrafı, onun üstünde tam müstehcen bölgeleri kapayacak şekilde çizilmiş adamlar, o kadın hakkında konuşuyorlar, işte fırt buydu, benim için. Hem farkında olmadan mizahla ilgilenen, hem de yavaş yavaş karşı cinsi keşfetmeye başlamış biri için süpersonik bir durumdu. fırt ile gırgır'ı aynı kadro çıkarırdı, tabi bunu da o zamanlar bilmiyorduk.
o zamanlar evlerde gırgır, berberlerde fırt olurdu. nejat uygur'a gülünür, eve kemal sunal filmlerinin vhs'leri kiralanır, bizim gibi afacan çocuklara ise lider taklitleri yaptırılır, ailecek gülünürdü.
şimdi komik gelmese de, o zamanlar bunlara gülüyorduk, mizah eskiyen bir şeydi, ve o dönem, 20 sene sonra dalga geçeceğimiz bugünün kapılarını açmıştı.
***
"limon diye bir dergi çıkmış, gırgır'dan daha komikmiş" diye konuşuyordu herkes, oğuz aral'ın tek adam olmasına isyan eden daha muhalif bir kesim, gırgır'dan ayrılıp limon'u kurmuştu. zaten aynı dönemlerde gırgır satıldı, ve oğuz aral avni isimli bir dergi çıkarmaya başladı. sonrasında avni, dıgıl oldu, başka bir bölünme sonrası hıbır çıktı. dıgıl çok uzun ömürlü olamadı. zaten o dönem, sürekli çizerler dergi değiştirdiğinden, bir derginin müptelası olmak zorlaşmıştı.
lise yıllarında, o buhran dönemini kıran iki dergi kaldı geriye, hıbır ve limon, daha sonra birisi hbr maymun, diğeri leman olacaktı;
Leman daha muhalif bir dergiydi, politik söylemi daha güçlü ve sertti. o dönemlerde, bu tavır rock dinlemeye başlamış bizler için tam bir tamamlayıcı nitelikteydi. özellikle 80 sonrası öcü olarak nitelenen sol kültürü gençler arasında tekrar yayması açısından leman bir misyona sahipti. mizah anlayışı daha çok durum ve detay esprileri üzerineydi. özellikle kapalıçarşı esnaf ağzını gençlerin ağzına saran Ahmet yılmaz ve kaan ertem, bu tarzın mimarlarıydı. "yavrucum sen de güzel bir insanmışsın"'lar, "alıcan bunu basacan ıslak odunu beline"'ler ağzımızdan düşmez oldu. Şimdilerin umut sarıkaya'sının en çok beslendiği metin fidan ve ayrıntılar vardı bir de, sayfalarca kireçlenmiş çaydanlığı betimleyebilecek yetenekte olan metin fidan o zamanlar en parlak dönemini yaşıyordu.
Her ne kadar leman sevsekte, hbr maymun'un ayrı bir yeri vardı bizim için, metal dinleyen gençler olarak aptullica'nın sayfası ve grup perişan'ın yeri ayrıydı. yavuz taran, sadi tekin, ergün gündüz, bülent üstün'ün kabız kuğu'su, tonguç'u, memo'nun eşşek cenneti, hem daha bel altı vuran, hem de daha absürd öğeler içeren bir tarza sahipti. Leman ciddi ve sert mizah yaparken, hbr maymun alt kültüre daha yakındı, sanki daha bir punk'tı, ki okur sayısı da daha azdı. Hbr maymun'un sarımsaklı'da olan bir imza gününe gitmiştik, bir otelin terasında olan imza günü oldukça tenhaydı, yaşça bizden çok da büyük olmayan büstün ile orada tanışmıştık. tüm afacanlığıyla ortada koşuşturan büstün'ü, irfan sayar ve ergün gündüz kınayarak izliyordu. Nane likörlerini yuvarlamış, günün sonunda da imzalı tonguç t-shirt'ünü kapmıştık. Üniversiteye girdiğimde yıllarca üstümden çıkarmadım o t-shirt'ü, sonrasında da adım tonguç olarak kaldı zaten.
Leman ve hbr maymun başarılı bir şekilde devam ederken, behiç pek'in çıkardığı pişmiş kelle katıldı kervana, kemal aratan gibi ustaların yanında, oky, ve otisabi'de bu dergideydi. tabi unutulmaması gereken, metin demirhan abimiz'de pişmiş kelle kadrosundaydı, aslına bakılırsa, oky'nin çizdiği cihangir'de bir ev, belki de pişmiş kelle dönemine bir göndermeydi. sonrasında yüksek bir hızla gerilese de, ilk çıktığı dönemde hem hbr maymun'dan ve leman'dan oldukça farklı, hem de gırgır'a benzer bir yanı olduğu için, pişmiş kelle sağlam bir okuyucu kitlesi edinmişti .
uzun süre taşlar yerine oturmuş şekilde bu üç derginin en başarılı dönemleri paralel olarak ilerledi, mizah dergileri yine dengesini bulmuş, bizleri mutlu ediyordu, fakat mizah dergileri kısa ömürlü olurlar ve ölürler, bu denge de tabi olarak değişecekti.
***
"hocu adamlar böyle kitap gibi dergi çıkaracakmış... 80 sayfa hocu, 80 sayfa" dedim lise son sınıfta. arkadaşıma, lemanyak'tan bahsediyordum, her ne kadar sevinsek de, lemanyak'ın mizah dünyasından alıp götüreceklerini bilmiyorduk.
lemanyak ilk çıktığında, çok fazla eleştirildi, zira bu tarz bir dergi ilk kez deneniyordu, 80 sayfa ve aylık, içinde sadece çizgi öyküler var, karikatürler yok, alışılmış olanın çok dışındaydı. lakin zamanla alışıldı, eleştiriler azaldı, ve lemanyak kitlesini buldu.
ne yazık ki Lemanyak sonrası, leman'ın tekelleşmesi hızlandı, başka dergilerde çıkardılar, cafe'ler açtılar, fincanlar, t-shirtler, plaj havluları üretttiler. zaten yaptıkları sol edebiyatı da tadını kaçırmış, kantarın topuzu sapmaya uğramıştı. Tekdüzeleşen leman, gün geçtikçe içerdiği çizim sayısını azaltıp, yazı miktarını arttırmaya başladı. yeni çizerleri kolay kabul etmiyor, eski çizerleri de içlerindeki çizme ruhunu kaybetmeye başladıklarının sinyallerini veriyordu.
Lemanyak'ın çıkmasıyla birlikte, hbr maymun çizerleri kenan yarar, bülent üstün ve memo bu dergiye geçtiler. Ergün gündüz'de uzun bir süre direnemedi ve hbr maymun'un kapısına kilidi vurdu. Bir süre sonra pişmiş kelle'de aynı kaderi paylaşacaktı. Artık piyasada alınabilir tek mizah dergisi leman kalmıştı, gerçi leman'da huzursuzluklar başlamıştı, sert üslüplu eski kuşak çizerler ile nispeten daha yumuşak yeniler arasında kutuplaşma başladı, ve mehmet çağçağ sanıyorum ki ömrünün en büyük hatasını yaparak bahadır baruter'i kovdu*. Bunun üzerine baruter arkasına hbr maymun'dan ve pişmiş kelle'den sevdiğimiz kadroyu da alarak, lombak'ı kurdu.
Lombak bir süre devam ettikten sonra, leman'ın yumuşak üsluplu nispeten yeni çizerlerini de kendine dahil ederek penguen'i çıkarmaya başladı ve uzunca bir süre oldukça başarılı bir çizgide ilerledi, fakat her ne kadar kişisel olmasa da, üslup olarak hbr maymun ekolünden gelen ve onu benimseyenlerle, leman ekolünden gelip onu benimseyenler arasında yine bir kutuplaşma oluştu, ve hbr maymun ekolü bu sefer ayrılarak uykusuz'u çıkardı.
Mizah sürekli gelişim içinde, şüphesiz ki uykusuz da bir gün bitecek bir başkası çıkacak, sürekli aynı tarz espriler güldürmeyecek insanları, bizim de beğenilerimiz bunlara göre şekillenecek. her ne kadar dergiler kurulup dağılsa da, her zaman sevgilinizle çimlere uzandığınızda okunacak en azından bir mizah dergisi olduğunu bilmek güzel;
umuyoruz ki bizden sonra ki nesillerde aynı şansa sahip olurlar ve biz yaşca farklı ama mizah dergileri aynı olan nesiller, gülmeye hep devam ederiz.
eknotsal edit: hatalı bilgiler olabilir, hatırladığım kadarını yazdım, şimdiden affola.