okuyunca değil de yaşayınca hakikaten iç burkan durumlardır.
bir hafta önce:
arkadaşlarla öğrenci evindeydik, sonra sinemaya gittik, heri potır izledik, yedik içtik sıçtık vs derken yurda odamıza geldik. nette takılırken sağda solda, facebookda trabzonda feci kaza diye bir video gördüm, memleketim olduğu için merak ettim ve izledim. işte linkleri;
ufff diyorum kötü kazaymış. 4 ölü 16 yaralı varmış. bir kaç kere daha izliyorum, sonra haber linklerine bakıyorum tanıdık biri ya da yakın var mı ölüler yaralılar arasında diye, biri çıkmıyor, sonra geçiyorum.
bir hafta sonra:
evimdeyim. babamın kaza geçirdiğini öğreniyorum. yukarda bahsettiğim kazada savrulan arabanın çarptığı minibüste babam da varmış. ben sinemada rahatım yerimde fosur fosur film seyrederken babam kaza geçirmiş. sonra ben o videoyu izlemişim, off ne kötü kaza demişim, izlediğim minibüsün içinde babam varmış, bilmeden izlemişim.. ben üzülmiyim diye haber vermemişler. neyse ki babamda bir sıyrık bile yokmuş. en arkada oturuyormuş. işin en vurucu yanı da şu. o 4 ölü o minibüste, savrulan arabanın çarptığı yerde oturuyorlarmış, şöförün arkasında. ama oraya önce babam oturmuş köyden gelirken, şöför sonra ona demiş ki "abi sen arkaya geç istersen, burda aile otursun, sen arkada rahat et". hayat ne garip, ne boktan. o şöförün o sözüyle babam kurtulmuş belki, benim ailemin canı yanmamış, yine aynı sözle 4 can veda etmiş dünyaya, 4 canın yakınları sevenleri şu an üzülüyorlar kahroluyorlar.