kitap okumaya kararlı kararsız başlıyorum sayfaları çevirmeye. içimde savaşlar çıkadursun dışım kaynıyor bu sıra. üstelik savaş kaldıramıyorum birden fazla. bilerek yine de açıyorum, yine de düşmanlarımı tetiklerdiğini biliyorum düşüncelerimin. bir iç savaş için söylenilebilecek çok şey var aslında. kan yok, silah yok, asker yok... bir iç savaş için söylenilebilecek çok şey yok aslında, sadece: "düşünmek suçtur buralarda." diye ilştirilebilinir bir kenara ve bir iğneden çok bir düş kırıntısı kullanılabilinir bu hususta.
sayfaları çevirmeden okumam gerektiğini anlamsızca bakan hislerimden anlamıştım kitaba zira oldukça manasız geliyordu bir kaç saman parçasını ritmik hareketlerle çevirmek bana. daha fazlasını vermeliydi ama içimde bir savaş gittikçe alevlenmekteydi. düşündükçe boğulacağımı biliyor olmak düşünmekten alıkoyamıyordu beni, "zor iştir düşünmek, bu yüzden az kişi düşünür" diyen adamdan ben hiç haz etmemiştim ki. asker yoktu ama ayak sesleri vardı içimde yankılanan, silah yoktu ama durmadan patlayan bir şeyler vardı o an.
önsöz'ü atlamam gerektiğine çoktan karar vermiştim bile. kimsenin bana bir at gözlüğü takıp dşüncelerimi daraltmasına ihtiyacım yoktu o sıra, zaten bir iç savaş esir alıyordu aklımdakileri usulca. çevirdim sayfaları yavaşça, ses çıkarmalarını istemiyordum zira. aklımda büyüyordu sesler, büyüyordu düşünceler. bir gün sığmayacağını biliyordum içimdekilerin aklıma, bu yüzden durmadan yazıyordum aslında.
sonra çevirdim sayfayı isteksizce, yalnızca bir cümle okudum düşünmeden önce:
"düşünce suçu ölüm tehlikesi yaratmaz, düşünce suçunun kendisi ölümdür."*