1950'li yıllarda uefa'nın ülkemize vermiş olduğu profesyonellik lisansı ile ülkemiz kendi ligini kurmuş ve bu neden ile 1960'lı yıllarda türkiye'de ardı ardına spor kulüpleri açılmıştır.
1963 yılında bursapsor, 1964 yılında sakaryaspor, 1965 yılında eskişehirspor, 1966 yılında ise trabzonspor kurularak ligde mücadele edecek takımlar kendi kendine doğmuştur.
1950'li yıllardan 1970'li yıllara kadar türk futbolu; uluslararası turnuvalardan uzak, kendi tarihini kendi kabuğunda yazar hale gelen bir futbol olmuştur, 1954 yılında katıldığımız dünya kupası hariç tabiki.
kısacası "madem dünya futboluna yetişemiyoruz, o zaman kendi kendimize oynayalım" tarzında bir yaklaşım, dünya kupasına ve avrupa kupasına hasret bir toplumu doğurmuştur.
çaresizlikten büyük turnuvalarda türk halkı brezilyalı olmuş ve brezilya adına tezahurat yapar olmuştur.
1970'li ve 1980'li yıllarda yavaş yavaş tesisleşmenin önemini farkeden türk futbolu, bunun meyvelerini ancak 1990'lı yıllarda alacaktır.
diğer batılı ülkeler 1910, 1920, 1930'lu yıllarda tesisleşirken, türkiye uefa'nın "siz artık kendi liginizi kurun, sizi profesyonel yapıp lisansınızı verelim" dediği 1950 yılında değil de bundan 20 yıl sonra, 1970'li yıllarda tesisleşmenin önemini farkeder.
1993 yılında fransa'nın langedoc şehrinde düzenlenen akdeniz oyunları olimpiyatlarının futbol branşında genç milli futbol takımımız tesisleşmenin ilk meyveleri olur ve finalde cezayir'i yenip altın madalyaya uzanır *.
ardından bu gençler yavaş yavaş a milli takıma kazandırılır ve ülkemizi tarihindeli ilk avrupa şampiyonası olan euro 96'ya götürür.
euro 96'da sıfır çeken bu gençler bu turnuvadan büyük ders çıkarmasına rağmen 1998 dünya kupasına talihsizlik nedeni ile katılamaz.
gençler bu sefer olgunlaşmış ve tecrübeleşmiştir, euro 2000'de çeyrek finalde türk bayrağını dalgalandırmışlardır ve herkesi gurulandırmışlardır.
euro 2000'den sonraki durak ise 2002 dünya kupasının oynanacağı güney kore ve japonya'dır, playy-off yolunda karşılaştırı avusturya'yı tıpkı geçmişin acısını çıkartır gibi deplasmanda 1-0, kendie evinde ise 5-0 gibi bir skor ile yenen türkiye'yi artık durdurmak imkansızdır.
2002 dünya kupasındaki azmi tüm dünya tarafından konuşulan türkiye, bu sefer 2003 yılının haziran ayında düzenlenen konfederasyon kupasında dünya kupasındaki performansını aratmaz.
o turnuvaya katılmak istemeyen almanya, farkına varmadan türkiye'ye tarih yazması için farkına varmadan türkiye'ye bir sayfa daha vermiştir, ve türkiye o sayfaya güzel şeyler yazmıştır.
2003 yılından sonra play-off talihsizlikleri nedeni ile euro 2004 ve 2006 dünya kupasına katılamayan türkiye, şeytanın bacağını euro 2008'de kırıyor ve yepyeni genç kadro ilk tarihini isviçre ve avusturya topraklarına yazıyordu.
sonuç olarak geç gelen tesisleşme türk futbolunu 20-30 yıl geride seyretmesine neden olmuştur. dünya kupası ve avrupa kupasına hasret bir 30 yıl geçirmiştir bu ülke.
artık hiç bir şey eskisi gibi değildir, türkiye de futbol piyasası içindedir. hatta ve hatta artık merkezinde sayılır.