''Cumhuriyet, diktatörlükle ulus-devlet ve ulusal pazarı inşa etme projesi olarak doğmuştur. Birinci Paylaşım Savaşı, egemen ulus-devletleri doğurma, ortaya çıkarma altüst oluşuydu. Burada Osmanlı imparatorluğu'nun bütünlüğünü koruması, Almanya'nın başını çektiği mihver devletleri için tercih edilir bir durumdu. Osmanlı imparatorluğu, bu devletler için Batı'dan Doğu'ya geçişin bir köprüsü ve sömürgesi olarak var olmalıydı. ittihat ve Terakki ise (kendince) bunun, Batı'ya bağlanıp Doğu'ya yayılmak amacı için bulunmaz fırsat olduğunu düşünüyordu. Enver-Talat-Cemal çetesi doğuya doğru yayılmacı bir ulusçuluğu benimsedi. Bunun içinde Almanya gibi bir güce dayandılar. Ancak Kemalist kanat bunun bir hayal olduğunu farkındaydı. Nitekim yenilgi Kemalistleri haklı çıkardı. Kemalizm sanıldığı gibi karşı koyuşa değil, otarşik ve pragmatist teslim oluşa dayanır. Kemalizm'in tercihi, daralan bir Türk ulus-devleti idi.
ittihatçıların ayrımı Turan ve Misak-ı Milli ayrımı idi. Turancılar kaybetti. Burada çok önemli bir nokta var: Lozan'la, Sevr arasındaki fark. Lozan'ın itilaf devletlerinin kontrolünü arttıran bir yanı vardır. Lozan, Fransa ve ingiltere'nin ABD'yi Ortadoğu'dan uzak tutma amaçlarına hizmet etmiştir. Fikret Başkaya'nın vurguladığı gibi, Kemalistler Musul-Kerkük'ten vazgeçerek ABD himayesinde kurulması olası olan özerk bir Ermenistan ve Kürdistan oluşumunu önlemişlerdir. (işte yeni Anglosakson egemenliği şimdi bunu geri alıyor. Olan biten bir yanıyla da budur.)
Kemalist rejimin ilk amacı ticareti Türkleştirmekti. Daha sonra doğuda feodal Kürt beyleri ile ittifak yapıp, hem ekonomik ve sosyal statükoyu korumak hem de dışarıdan gelecek bir Kürt baskısına karşı tampon oluşturmak ilk adımlardan birisi oldu. Ticaret ve komprador burjuvazisi, asker-sivil elitler ve feodal yapılardan oluşan oligarşi, dünya 1929 bunalımıyla sarsılırken Türkiye'de artık işbaşındaydı. Bu yapı, dünya konjonktüründen de yararlanarak, yalnız iç pazara dayalı bir ekonomi ve ulus-devlet için yola koyulmuştur. Bundan sonraki hikâyeyi biliyorsunuz. Azınlıklara yapılan baskılar ve yağmalar, Amerikan yeni-sömürgeciliği, darbeler ve şimdilerde de Cumhuriyet kurulduğundan beri oligarşinin bir unsuru olan asker-sivil bürokrasisinin, iktidarını kaybetme ve oligarşi içinden tasfiyesine karşı direnişi. Bu kesim, tek bir ulusal pazara ve ırka dayalı baskıcı bir devlet iktidarı olarak devam etmek istiyor. Ama artık bu imkânsız. Ancak sorun devam edecek.''