futbol

entry768 galeri video7
    148.
  1. x kulübün gelir giderleri krizden y derece etkilenmiş, doğrudur, belli oluyor, ayrıntısını bilmem.

    endüstrileşiyormuş futbol, doğrudur, görüyoruz, gidişatını bilmem.

    fifa'nın yeni kuralları oyunu baltalıyormuş, doğrudur, izleyici olarak bazen anlayabiliyoruz, ama canlı yaşamadım, bilmem.

    bırakırım, uzmanları tartışsın, ekonomistler karşı karşıya gelsin, eski futbolcular yorumlasın. izlerim.

    özellikle premier ligdeki "takım satın alma" modasıyla ilgili bir iki kelam etmek istedim.

    ---

    türk erkeği, belki yüzde doksana yakını, futbolla büyür, sokaklarda diz parçalar, en önem verdiği giysilerinin arkasında "numara" yazar.

    büyür, okul, iş furyasına düşer, mutlaka farklı ilgi alanları bulur, yine büyük çoğunluğun "futbol ilgisi" değişmez. o çağlarında "futbola ilgi duyan arkadaşlar" kümesi en geniş arkadaş kümesidir. o başlığın altında vakit geçirmek bu açıdan da cazip gelir.

    bu açıdan tutku olarak başlamasa da, çevrenin etkisiyle "tutku" olur futbol.

    bir takıma gönül verir birey, onun başarılarıyla sevinir, kötü sonuçlarda okuluna, işine gitmek istemez.

    televizyon başına oturur, maç ne günse o gün "maçla" geçer. yorumlarmış, kritiklermiş, istatistiklermiş.

    biz tek taraflı bir toplumuz, dünyada 2 numara f1, 3 numara basketbolsa, bizde ilk 5 sıra futboldur.

    ben de bunlardan biriyim.

    4 sene amatör 2 sene profesyönel basketbol oynadım, nba'i, türkiye liglerini takip ettim. zevkle.

    ama hayatım futbol tribünlerinde sırasıyla hakan şükür'e, cihan haspolatlı'ya, orhan ak'a, sabri'ye küfrederek geçti.

    en erken kazanılan, en kolay alışılan, en çok paylaşılan hobilerden birinin zengin şımarıkların eline geçmeye başladığını görüyorum, içim yanıyor.

    "hobi kaybedilir mi?" demeyin. kaybedilir, bal gibi.

    ingilizlerin futbol tutkusu yüksektir, duyuyoruz her yerde, içlerinde bulunmadım, haklarında detaylı konuşamayacağım. eminim onların da içi kan ağlıyordur kulüplerinin satılmasına. normal.

    kaliteli ingiliz kulüplerinin satın alınması, bir futbolsever olarak, en sevdiğim hobimden kocaman bir parçayı alıp götürüyor.

    futbolcular mı değişiyor?

    hayır.

    menajer mi değişiyor?

    hayır.

    peki ne rahatsız ediyor?

    küçüksünüzdür, atari, bilgisayar oynarken, bayıla bayıla, kendinizi kaptıra kaptıra oynarken, uykudan gözünüzü açtığınızda aklınıza gelen oyunu oynarken, kendinizden yaşça büyük biri "ver bakayım biraz ben de oynayayım" der. oynamaya başlar, vermez, "ama" dersiniz, "ben ilerlemiştim, ben oynamak istiyorum", vermez, "dur, sen hep oynarsın" der, iter kenara, en büyük zevkiniz elinizden alınmıştır.

    benim gözümde bu görgüsüz arapların yaptığı birebir budur.

    güç-para eşitliği olan günümüz dünyasında, o adamları "kendinizden büyük olan çocuğa" benzetebilirsiniz.

    oyunu alacaklar, yaptığınız puanı, topladığınız canları, tüm emek ve sevginizi mahvedip geri verecekler.

    "bu oyun da iyi değilmiş, başka oyun yok mu?" diyecekler, onu da rezil edebilmek için.

    siz bir daha oynamak ister misiniz bilemiyorum ama...

    benim midem bulanıyor.

    milyonlarca insanın zevki, şımarık zengin çocuklarının fm oyunlarına dönüyor.

    baktılar dubai'ye oyuncu getiremediler, oyuncuya gitmeyi seçtiler.

    bunun kelime anlamı görgüsüzlüktür.

    hiçbir kudretin insanların zevklerini "hiçe saymaya" yetmemesi gerekir.

    bu adamlar bunu beceriyor, benim midem bulanıyor.
    1 ...