--spoiler--
hamuru düşmüş bir adamın hayal gücüdür bu hikâyenin, yoğuransa hayalleridir küçük bir rumen kızının.
yumruk yiyerek, yuvarlanarak, kemiklerini kırarak ya da bir yerlerden atlayarak para kazanan, kısacası dublörlük yapan roy walkerın* yolu film esnasında köprüden atlarken atın üzerini tutturamayıp ayakları felç olunca, bir zamanlar los angelesda bir hastaneye düşer. dokuz yaşında bir kız çocuğu olan alexandria* da aynı hastanede, kırık koldan muzdarip, kalmaktadır. roy walkerla tanışıp onun anlattıklarını beyninde resmetmesiyle her şey akar, ortaya çıkan yeni dünya gözleri kamaştırır ve yönetmen çay molasından döndüğünü bağıra bağıra belli eder.
orta halli dedektifçilikli müthiş göz ziyafetli the cell filmiyle beğenimi kazanan tarsem singh bu filminde de geleneği bozmuyor ve tablo gibi (ya da doğrudan tablolardan) görüntüler yakalıyor. klasik bir intikam hikâyesi üzerine kurulu senaryo oyunculuklar ve görüntü yönetmeninin çılgın renkleri ve kostüm departmanının uç noktadaki doğu esintili kıyafet seçimleriyle bu açığını kapatıyor.
senaryoya klişe dedik lakin içinde barındırdığı türlü metaforlar ve hint destanlarından aldığı mekânlar ve olaylarla akıcılık konusunda klişeden kopuverip sinema sanatına bir kez daha hayranlık duyduruyor. müzikleri ayriyeten dinleme olanağı bulamasam da film içinde kullanılışları yerindeydi. küçük kızın doğal, hatta doğaçlama takılıyor diyebileceğiniz kadar doğal, oyunculuğu bile bu filmi. eğer tüm bunlar ilginizi çekmediyse, görme sebebidir. 2006 yılının en filmlerinden, david fincher ve spike jonze tavsiyeli.
--spoiler--