haberdar olanların garip haller geçirdiği durumdur.
milliyetçiydi rahmetli kafatasçı değildi denilmiş ki, ülkücüler kafatasçıdır yargısı müthiş. buna artık denilecek laf kalmadı.
milliyetçi ama ülkü ocaklarındaki çakallarla karıştırmamak lazım denilmiş ki o da ayrı bir mesele.
şunu hâlâ anlayamadık. dünya nasıl bombalı anarşistlere bakarak bütün müslümanları terörist olarak algılıyorsa, birçok kimse ülkücülere aynı muameleyi yapıyor.
ülkücü müslümandır ve bizim yüce dinimiz ırkçılığı yasaklar. sizin ırkçı demeniz de bu gerçeği değiştirmez.
kütüphanelerinde zaman geçiren binlerce ülkücüyü görmeyenler, tıpkı batının kendilerine terörist yaftası vurduğu gibi bütün ülkücülere çakal yaftası vuruyor.
şunu açık gönüllülükle söylemek mümkün; çakal ülkücü çok, içki içeni de bilmem ne halt yapanı da...
ama bu terbiyeyi alıp, dosdoğru bir hayat yaşayan binlerce insanı bu şekilde harcamak;
1.kasıt
2.cahillik
3.şuursuzluk
belirtisidir.
gelelim barış manço meselesine.
rahmetli bir türk milliyetçisi idi. mhp ve ülkü ocakları ile bir organik bağı yoktu. sanatında, giyiminde kuşamında, her türlü hâlinde örnek bir türk milliyetçisi yansıttı. güzel bir hayat yaşayıp güzel hatıralar bıraktı. ülkücüydü ama diye burun kıvırmak nasıl bir kompleks hâlidir?
o zaman nazım'ı nasıl okuyacağız biz? ahmet arif'i?
ya da bir ümmetçi olan mehmet akif'i nasıl seveceğiz?
yüreğiniz daralmış sizin gençler. faşist diye tükürdüğünüz adamların gönlü emin olun sizden daha geniş. siz bırakın mehmet akif'i, barış manço'yu bile ağız tadıyla sevememişsiniz.
dünyada yalnızca kendi fikriyatına saygı duyan ve ancak ona hayat hakkı tanıyanlar, isterse hümanistin önde gideniyim desin, yegane hakiki faşist kendisidir.
aynaya bakın, hakikat o soğuk camın arkasının da arkasında. yoklayın biraz ruhlarınızı...