kuran ı kerim aldatmacası

entry88 galeri
    71.
  1. Kur'an'dan mucize aramak son yıllarda müslümanlar arasında "hobi" niteliğinde bir uğraşı haline gelmiştir, aslında müslümanların böyle "sözde" mucizelere ÇOK ihtiyaçları vardır...

    Mucize aramak islamcıların büyük bir saplantısı eskiden beri, eskiden dünyanın düz olduğuna inanılan bir dönemde de islamcılar dünyanın düz olduğuna dair Kur'an'dan "işaretler, mucizeler" buluyordu, artık devir değişti şimdi de yuvarlak olduğuna dair ayetler bulup "mucize" şeklinde sunuyorlar! Bunun üstüne bir de "zemzem suyu mucizesi", dağda taşta Allah yazısı mucizesi gibi saçma sapan iddialar, islam gibi bir dinin kendini gayri müslimlere kabul ettirebilmek için illa ki mucizelere ihtiyacı olduğunu kanıtlıyor. Sürekli, Kur'an'ı çağa UYDURMA uğraşı var şimdi "mucize" diye iddia edilen şeyler ilerde değişirse bilim aksini söylemeye başlarsa o zaman da müslümanlar yine "kıvıracak" ve Kur'an'ı o zamanın görüşlerine uydurmaya çalışacaklar.

    Mucize ararken genel olarak yapılanlar ve durum şudur:
    1) Amaca uygun Kur'an çevirileri kullanmak, ayrıca ayetleri bilimsel verilere uydurmaya çalışmak(en çok karşılaşılan durum budur)
    2) "Kur'an zamanında bilinmesi mümkün değil" denilen birçok bilginin Kur'an dan yüzyıllar önce bilinmesi durumu.Daha önemlisi Muhammed'in bu kişilerle bazı ilişkilerinin olduğunun kanıtlayan bazı kaynaklar!
    3) Kur'an da bulunan bazı "mucize" iddialarının Kur'an dan önceki kitaplarda bulunması...

    Bu yazımda Kur'an'daki çeşitli mucize iddialarına değineceğim, aşağıdaki yazı daha sonra güncellenecek ve genişleyecektir.

    1)Atmosferin "7 katmanlı" olmasıyla ilgili bilginin Kur'an da verildiği iddiası:

    Ayetler:
    Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

    "Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15)

    Bu ayetlerle atmosferin katmanları konusunun hiçbir ilgisi yoktur...Kur'an daki "yedi gök" ifadesinin ilgili hadislere de bakılırsa bambaşka konularla ilgisi olduğu görülür...

    Harun Yahya sadece işine gelen ayetleri ve işine gelen kısımlarını yazmıştır.. Mesela aşağıdaki ayetlerde EN YAKIN GÖĞÜN YILDIZLARLA DONATILDIĞI YAZMAKTADIR:

    67:5- Andolsun biz,en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.

    41:12- Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. işte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. (görüldüğü gibi Kuran 7 gökten bahsettikten sonra en yakın göğü kandilerle donattık diyor!!!)

    YILDIZLAR ATMOSFER KATMANLARINDA (hele EN YAKIN GÖKTE/troposferde)
    OLAMAYACAĞINA GÖRE Kur'an'ın atmosferin katmanlarından bahsettiği iddiası çürür...

    Kur'an daki 7 gök değimi bazı islam alimlerince "cennete giden 7 yol/gök" olarak yorumlanmıştır..

    Ama 7 gök ile ilgili ifadeleri eski uygarlıklar da kullanmışlardır.

    Eski putperest Araplar güneşin, ayın,Satürnün Jupiterin, Mars'ın ve Merkür'ün ve Venüs'ün gökteki bu 7 objenin ilahlar olduğuna inanıyorlardı(bu gezegenleri çıplak gözle görebiliyorlardı)

    Haftada günler de bundan türemiştir...
    ingilizcelerine dikkat edelim..

    Saturday
    Sunday to Sun (Dies Solis),
    Monday to Moon (Dies Lunae),
    Tuesday to Mars (Dies Martis),
    Wednesday to Mercury (Dies Mercurii),
    Thursday to Jupiter (Dies Jovis)
    Friday to Venus (Dies Veneris).

    Ayrıca Muhammed'in bu "7 gök" inancı Yahudilikte de bulunuyordu yani yeni birşey değildir..

    Bu 7 göğün atmosfer katmanlarıyla ilgisi olmadığı bazı hadislerin bunları açıkça açıklamasıyla daha iyi anlaşılabilir...

    2)Kur’an’ın bilimsel bir şekilde "yörüngelerden" bahsettiği idiası:

    Ayetler:
    "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış" (Zariyat Suresi, 7)

    Ayete bakalım..

    Zariyat 7- "Yollara sahip göğe andolsun ki,(elmalılı)"

    Görüldüğü gibi Kur'an daki bu ayet bilimsel verilere yaklaştırmak/uydurmak uğruna "yollar" ya da benzeri anlamdaki kelime, "yörünge" diye çevrilmiştir!!!

    Bir de şu ayetler:

    "Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor". (Enbiya Suresi, 33)

    "14:33- Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi"

    ilk önce çok çok önemli olan birşey dikkatimizi çekiyor bu ifade sayesinde Kur'an'ın ne demeğe çalıştığına dair önemli bir ipucunu yakalıyoruz..

    Günaş-ay bunlar "yörüngelerinde yüzüyor" peki ya NEDEN DÜNYADAN BAHSEDiLMiYOR?!?

    Eğer Kur'an dünyadan bahsetseydi gerçekten bu ayet bir mucize olurdu! Ama tabi ki Kur'an ın hiçbir yerinde "dünya yörüngesinde hareket ediyor" diye bir bilgi yoktur...

    Güneş...ay...

    Güneş, hakikaten de eski toplumlara göre hergün DOĞUDAN BATIYA “yörüngesinde yüzer” ay da aynen öyle...Kur'an ın demeğe çalıştığı da budur

    Aslında Kur'an da bu ayette bilimsel bir mucize olacağına bilimsel bir "hata" olduğu bile savunulabilir.Çünkü Muhammed'in gerçekten çıplak gözle , güneşin doğudan batıya "hareket ettiğini" düşünmüş olma olasılığı fazladır...

    Şu ayet bizi bu konuda şüpheye düşürür...

    "36:40- Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler."
    Yani Muhammed'in gerçekten de güneşin dünya etrafında hareket etiğinden ve aya çarpmaması/çatmamasından bahsettiği güçlü bir olasılıktır

    Yani Muhammed'in "güneş,ay yörüngelerinde yüzüyor" sözüyle anlatmak istediği tabi ki Ay'ın dünyanın etrafında döndüğü ya da bilimsel anlamda "yörüngesi" olduğu değildir...Sadece, bazı hadislerde de açıkça belirttiği gibi (Taberi Volume 1 yaratılış ve Tufan ile ilgili bölüm sayfa) ,Güneşin " kendisi için belirlenmiş bir alanda" periyodik olarak KENDi YOLUNDA doğudan batıya hergün hareket ettiğidir...Bu hareketin de "Allah tarafından kendisi için belirlenen yörünge/kader/yol" olduğudur..

    Zaten Muhammed'in çıplak gözle gördüğü de bu olaydır..Aynı şey ay için de geçerlidir...

    3)Kur'an ve embriyoloji

    Ayetler:

    "Ali imran / 6 Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir"

    "22:5. Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim.........................."

    "Müminun / 13 Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik"

    "Müminun / 14. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik."

    "39:6- O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor."

    Bu bilgiler Muhammed'den yüzyıllar önce Yunanlı Galen’in yazmış olduklarıyla çok büyük paralellikler göstermektedir..

    ilk önce bazı ayetlerde geçen "alaka" ya da "alak" sözcüğü bazı çevirilerde "aşılanmış yumurta" olarak gösterilmiştir..ve bilimsel bir anlam yüklenmeye çalışılmıştır...

    Ama "alak" kelimesi için birçok çeviride(hem Türkçe hem ingilizce) kullanılan sözcük basitçe "pıhtı" ya da "kan pıhtısı" dır...

    Birkaç çeviride de "yapışıp kalan birşey" gibi kelimelerle sözcüğe bilimsel anlamlar yüklenmeye çalışılmıştır..

    Kur'andaki bu konuyla ilgili ayetleri toplarsak karşımıza şu sonuç çıkar:

    Doğum öncesi Kur'an ın bildirdiği safhalar:

    Safha1: "nutfa" yani sperm
    Safha2:"Alak" yani "kan pıhtısı",
    Safha3: "mudahgha" yani "bir et parçası"
    Safha4: "adaam" yani kemikler
    Safha5: Kemiklerin kaslarla örtülmesi

    (BU AŞAMALAR MUHAMMED'DEN YÜZYILLAR ÖNCE YAŞAMIŞ GALEN'iN BiLDiRDiKLERiYLE BÜYÜK PARALELLiK GÖSTERiR)

    ayetlerde anlatılanlar Kur'an'ın sanki bilimsel bir hata yaptığı izlenimini vermektedir..
    Çünkü;

    Cenin'in oluşumunda "pıhtı" ya da "kan pıhtısı" ile alakalı bir safha yoktur(Dr. William F. Campbell)

    Kur'an daki bir bilimsel hataya daha değinelim...

    "2:259...................Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?"

    Kaslar ve kıkırdaklar kemiklerden önce aynı zamanda oluşmaya başlar sekizinci haftanın bitiminde ancak kemikleşme oluşumları görülür fakat ceninde kemikleşme oluşumlarından önce zaten kas hareketleri ve oluşumları gözlenmektedir...

    Yani kemiklerin oluşması ve üstüne etler giydirilmesi tanımı yanlıştır,kaslar kemiklenmiş kemiklerden önce zaten vardır...

    Yani Kur’an ın yukarıdaki ifadesi hatalıdır bu ifadeyine Galen'in düşündükleriyle paralellik gösterir...Galen'in yaptığı bazı hataları aynen Kur'an da tekrarlanmıştır...

    Yani şurası kesindir ki "Kur'an zamanında bilinemez" denilen bu basit bilgiler Muhammed'den önce yaşamış eski Yunanlı doktorlar tarafından bilinmektedir ve elimizde onlara ait eserler vardır...

    ilk önce Hipokrat'ı inceleyelim...(MÖ 460)

    Hipokrat'ın yazılarında;

    Annenin kanının pıhtılaşması:

    "Tohum(embriyo),...zarın içinde.....Annesinin kanı dolayısıyla büyür rahime iner..."(ingilizcesinde bölüm 14 sayfa 326)

    Beden:
    "bu aşamada annenin kanının pıhtılaşması ve inmesiyle ET OLUŞMAYA BAŞLAR"(ingilizcesinde aynı sayfada bölüm 14 sayfa 326)

    Şimdi Kur'an için gösterdiğimiz aşamaları Hipokrat için gösterelim..

    Safha1: Sperm
    Safha2:Annenin kanının zara inmesi
    Safha4:Kemikler

    Milattan önce 460 yıllarında yani Muhammed'den yüzyıllar önce yaşamış Hipokrat'ın yazılarında bu bilgileri bulabiliyoruz ve bu bilgiler Kur'an ınki ile büyük paralellik gösteriyor!

    Yine milattan önce 350 yıllarında yaşamış "Aristotle" nin "On the generation of Animals" adlı eserinde şu bilgiler yer alır:

    ingilizcesinde bölüm 654 b de Aristotle, etin kemiklere "sarıldığını" "liflerle takıldığını" bildirir..

    Yine bu bilgiler Kur'an ile çok büyük bir paralellik gösterir
    Safha1:sperm
    Safha2:Regl kanı
    Safha3:beden/et
    Safha4:kemikler
    Safha5:Etlerle beraber büyümesi

    GALEN'e bakalım:

    Galen Ms131 de doğmuştur.
    "De semine" adlı kitabında ingilizcesinde sayfa 50 de Galen Aynı Kur'an 76:2 deki bilgiyi vermiştir yani" bir damla karşık sudan" ayeti Galen'in verdiği bilgilerle %100 benzerdir..

    Kitabında Ceninin ilk başlarda şekillenmemiş olduğundan daha sonra kemikleşerek "etlenerek" büyümesinden bahsetmiştir...Aynı Kuran 23:14 de olduğu gibi!!!!!!

    Şimdi Galen'inkine bakalım:
    Safha1: iki "semen"
    Safha2:+ regl kanı
    Safha3:ŞEKiLLENMEMiŞ VÜCUT
    Safha4:KEMiKLER
    Safha5:ETLER KEMiK ÜZERiNDE BÜYÜR

    Görüldüğü Muhammed den önce yaşamış Galen Kur'andaki bilgileriçok önce vermiştir...

    Peki Muhammed kendisinden çok daha önce yazılmış bu bilgilere nasıl ulaşmıştır veya nasıl duymuştur?

    Ms528 de Kuzey Arabistanda konuşulan dil "Süryanice" idi

    Bu yıllarda "Sergius al-ras Ayni" adlı kişi (Ms 536 da ölmüştür) GALEN'iN 24 KiTABI DA DAHiL OLMAK ÜZERE TIPLA iLGiLi BAZI ESERLERi GREKÇE DEN(YANANCADAN) SÜRYANiCE YE ÇEViRMiŞTiR

    Aristotle'nin Hipokrat'ın Galen'in eserleri o bölgede zaten süryanice ye çevrilmişti okunabilir olarak bulunuyordu(The Role of the Nestorians and Muslims in the History of Medicine, Allen O. Whipple, 1967, Princeton Univ. Press, p. 16)

    Daha sonra Araplar Nestorians lara bu çalışmaları Arapça'ya çevirtti.
    Süryanice ve Arapça birbirine çok yakın diller lduğundan bunu yapmak çok kolaydı..

    Muhammed zamanında Arabistan da bu bilgileri bilen kişiler tabi ki bulunuyordu(Mesela bunlardan biri "Harith ben Kalada"(Ms550 de Ta'if de doğmuştur)
    Bu şahıs Yemen'e ve iran'a seyahatler yapıyor Galen,Aristotle ve Hipokrat ın "buluşları" konusunda kendisini geliştiriyordu...
    Bu kişi daha sonra iSLAMIN BAŞLADIĞI ZAMANDA Arabistan'a geri döndü ve doğduğu yerde "Ta’if" te oturmaya başladı

    Dr. Dr. Lucien LeClerc "Histoire de la Médecine Arabe" adlı kitabında şöyle yazmıştır:

    "Harith Ben kalada Jandi Shapur'da tıp öğrenmiştir..Muhammed bu konulardaki bilgisinin bir kısmını Harith Ben kalada'ya borçludur" (LeClerc, op.cit., p. 123.)

    Ayrıca Muhammed ile ilişkisi olan "tıp konusunda bilgili" insanlardan biri de "Nadr ben Harith" idi..

    Bunun gibi birçok kişi vardır...

    Görüldüğü gibi Hipokrat tın da tıp konusunda bazı hataları vardı Aristotle'nin de "Galen'in de onlardan kopya eden KUR'AN'IN DA!!!

    Bir de müslümanların bilimsel olarak yorumlamaya çalıştığı şu ayet:

    "39:6- O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor"

    "Üç karanlık içinde" cümlesi çeşitli islam alimlerince bambaşka şekillerde yorumlanmıştır ama günümüzün "Kur'an araştırmacıları" bu ayeti de bilimsel bazı verilere uydurmaya çalışmaktadır....

    FAKAT MUHAMMED BU ÜÇ KARANLIK iLE iLGiLi KONUYU DA DiREK SAĞDAN SOLDAN DUYDUĞU KiŞiLERDEN ALIP KUR'AN A KOYMUŞTUR BU BiLGi HiPOKRAT'IN ESERLERiNDEN GELiR...

    Hipokrat'ın eserlerinde bu "üç karanlık" konusu ayrıntılarıyla açıklanmıştır...
    Muhammed o dönem için bilimsel sayılabilecek bu konuları ilişki içinde olduğu + sağdan soldan duyduğu bilgileri Kur'an a geçirmiştir bu konuyu ortaçağ düşünürü "Ibn Qayyim al-Jawziyya" şu şekilde açıklamıştır..

    "Hipokrat....bazı zarlar ilk önce oluşur diğerleri ikinci ayda diğerleri ise üçüncü ayda....demiştir..BU NEDENLE ALLAH “Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor" şeklinde buyurmuştur..Bu zarlardan her birinin kendi 'karanlığı' vardır.Allah bu yaratılış aşamalarını/bir aşamadan diğerine geçişi ima ettiğinde bu 'zarların karanlığını'da ima etmiştir..Ayrıca Hipokrat 'kulaklar açıldı, ve sıvıyla dolu gözler' BU NEDENLE MUHAMMED beni yaratan işitmemi ve gözlerimi açana ibadet ederim"

    1. (Ibn Qayyin (Damascus, 1971) Tuhfat: Tuhfat al mawdud bi ahkam al-mawlud, pp. 254-291
    2. B. Musallam, op. cit., p. 56 )

    SONUÇ:

    Sonuç şudur:

    "Muhammed zamanında bilinmesi mümkün değil" denilen bilgiler Muhammed'den yüzyıllar önce biliniyordu.Ayrıca Muhammed'in yaşadığı zamanda ve Muhammed’in çevresinde bu bilgileri çok iyi bilen eğitimli kişiler vardı...Bunların Muhammed ile ilişkisini kanıtlayan çok sayıda kanıt vardır...

    Ki zaten Hipokrat'ın Aristotle'nin Galen'in ve dolayısıyla Kur'an ın bu SADECE ZAMANINA GÖRE BiLiMSEL SAYILABiLECEK bilgilerin bugün önemli yanlışlar da içerdiği modern tıp tarafından kanıtlanmıştır...

    21:104 -" Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız."

    Kur'an da geçen "göklerle yer bitişik iken onların ayrılması" cümlesinin Big Bang ile ilgisi olduğu tam olarak açık değildir...

    Farzedelim ki gerçekten bu ayet Big Bang'i anlatıyor(varsayım)

    Kur'an'dan çok çok önce yazılmış Hindu kutsal kitapları Brahmana’larda ve Upanishad'larda "KOZMiK YUMURTANIN BÖLÜNÜP PARÇALANMASI/yarılması" ve sonrasında evrenin oluştuğu ifadesi aynen bulunmaktadır..Üstelik "kozmik yumurta" kelimesi aynen bugün bazı bilimsel çevrelerde de kullanılmaktadır...

    Yani herşey "bitişik" iken ayrılmıştır
    Sümer metinlerinde de üstü biraz kapalı olmakla beraber bu herşeyin "ayırıp,bölünüp yaratılması" ifadesi aynen kullanılmıştır...

    Bu "ayrılma" konusu çok açık olmamakla beraber Tevrat'ta da bulunur...

    Sonuçta Kur'an'daki bu düşünce orijinal değildir..Kur'an'dan çok çok önce başka "kutsal kitaplarca da dile getirilmiştir...

    Sözde "big crunch" ı ifade eden ikinci ayete baktığımızda ayetin Big crunch olayına yorumlamak için oldukça uğraşıldığını görüyoruz....

    Yine de bu ayetin "big crunch" ı ifade ettiğini varsayalım...

    Big Crunch HiPOTEZi (evet sadece bir hipotez) bilimsel çevreler tarafından artık ciddiye alınmamaktadır...

    Çünkü son yıllarda yapılan deneyler göstermiştir ki evren "bir kitap ya da kitabın sayfalarının dürülmesi gibi" "big crunch" a uğramayacak TAM AKSiNE genişlemeye devam edecektir..Çeşitli bilim adamlarının görüşü budur...Big Crunch hipotezi 2002'den beri,çoğu bilim ad göre geçerliliğini yitirmiştir...(1)

    Ayrıca Enam suresi 110'da söz edilen evrenin "yoktan var olduğu" ayeti değişik çevirmenlerce değişik şekillerde çevrilmiştir..(bkz.Y.N. Öztürk çevirisi)..zaten bu "yoktan var olma" konusu da yine Kur'andan çok çok önce yazılan Hint metinleri Rig-Veda'da ve upanishad'larda bulunur(2)

    Zamanın izafiliği 1400 yıl önce mi açıklandı?
    Ayetler:

    32:5-" O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir"

    70:4- "Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar."
    Eğer bu ayetler gerçekten "zamanın izafiliği"ni anlatıyorsa Kur'an'dan yüzlerce yıl önce yazılmış şu Tevrat ayetine ne diyeceğiz?
    Mezmurlar 90:4 " Çünkü senin gözünde bin yıl geçmiş bir gün, dün gibi bir gece nöbeti gibidir"
    Ayrıca incil de de benzer ifadeler bulunur:
    2 PE 3:8 " Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın ki, Rab'bin gözünde bir gün bin yıl ve bin yıl bir gün gibidir."
    Bazı müslümanlar gerçekten Kur'an dan en küçük bir şey bulduklarında heme mucizevi olduğunu iddia etmekte bir numaradırlar!!!
    Kur'an ve evrenin genişlemesi iddiası:
    Ayet:
    51:47- "Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz".(Elmalılı)
    51:47- "Göğe gelince onu biz ellerimizle kurduk,hiç kuşkusuz biz genişleticileriz" (Y.N. Öztürk)
    Bilimsel bir teoriye göre "evrenin genişlemesi" konusu gündeme gelmeden önce ilgili ayetin BÜTÜN çevirileri "biz geniş kudret sahibiyiz" şeklinde idi...

    Öyle ki eski çevirilere baktığımızda hepsinin "geniş kudret sahibiyiz" şeklinde çevrildiğini görüyoruz..

    Ama ne zaman bu konu gündeme gelmeye başladı esnek Arap dilinin olanakları kullanılarak ilgili ayet "biz evreni genişletmekteyiz" şekline dönüştürüldü!...

    ilgili ayet ile evrenin bilimsel olarak genişlemesi arasında bir bağ kullamak son derece güçtür...

    Bu ayetten çok daha açık bir biçimde, aynı konudan söz eden, Kur'an'dan yüzyıllar önce yazılmış Tevrat ayetlerine baktığımızda;

    işaya 42:5 "Gökleri yaratıp GEREN, yeryüzünü ve ürününü seren dünyadaki insanlara soluk,orada yaşayanlara ruh veren Rab...."
    işaya 51:13 Sizi yaratan, gökleri GEREN......
    işaya 40:22"............Gökleri PERDE GiBi GEREN,........."

    Kur'an'daki zorlama Arapça ayettten çok daha açık bir biçimde konuya değinildiğini görüyoruz...

    Tabi bu ayetin bilimsel olarak kesinlikle "evrenin genişlediğinden" söz ettiği %100 iddia edilemez yalnız Kur'an'da ilgili ayetin orijinal arapça ifadesinden ÇOK DAHA AÇIK bir şekilde bu "genişleme" konusuna uyarlanabileceği söylenebilir...

    Sonuçta Kur'an'daki ilgili ayet zorlama yöntemlerle "evreni genişletiyoruz" şeklinde saptırılsa bile Kur'an'ın orijinal bir düşünce getirdiği söylenemez..

    Yeryüzünün en yakın bölgesi mevzusu:
    Ayetler:

    30:2-3 "Yenilgiye uğratıldı Rum,yeryüzünün en yakın/en alçak yerinde..."(Y.N.Öztürk)
    Ayetteki Arapça esnek olan bir ifade (aslen en yakın al gelir) en ALÇAK şeklinde de yorumlanarak Lut gölü civarında yenilen "Rum"un gerçekten de yeryüzünün el alçak yerinde (Lut gölü) yenildiği iddia ediliyor...

    ilk önce Yn.Öztürk dışında çeşitli çevirilere bakalım:

    30:3. "Arapların bulunduğu bölgeye en YAKIN bir yerde onlar, Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir." (Diyanet)
    30:3- "YAKIN bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir"(Ali Bulaç)
    30:3. (Arapların yaşadığı) bölgeye en YAKIN yerde... Yenilgilerinden sonra yeneceklerdir" (Edip Yüksel)
    30:3-"yeryüzünün YAKININDA; ama onlar bu yenilgilerinin arkasından muhakkak üstün geleceklerdir," (Elmalılı)
    30:3 (Bölgeye) En YAKIN bir yerde. Onlar (bu) yenilgilerinden sonra yeneceklerdir" (Süleyman Ateş)

    Arapların ve çeşitli Arapça uzmanlarının çevirilerine bakalım:
    YUSUFALI: In a LAND close by; but they, (even) after (this) defeat of theirs, will soon be victorious-
    PICKTHAL: In the NEARER LAND, and they, after their defeat will be victorious
    SHAKIR: In a NEAR LAND, and they, after being vanquished, shall overcome,
    in the nearer part of the land A.J. Arberry
    in a neighboring land N.J. Dawood
    in the lands close-by Muhammad Asad
    in a nearby land M.A.S. Abdel Haleem
    in the neighboring land, F. Malik
    In the land nearby Sher Ali
    In a near land Maulana Muhammad Ali
    in a nearby land Muhammad Sarwar
    In a nearer land ;Abdul Majid Daryabadi
    In the nearest land Saheeh International
    on the nearest front! T.B. Irving
    In the nearest land Rashad Khalifa
    in the nighest parts of the land Palmer
    In the nearest land (Syria, Iraq, Jordan, and Palestine) Hilali-Khan
    In the land nearby (- Syria and Palestine) Amatul Rahman & ;Abdul Mannan ;Omar

    Görüldüğü gibi "EN YAKIN KISIM" şeklinde çevrilmiştir, bu kelimenin son zamanlarda çeşitli birkaç üçkağıtçı tarafından "EN ALÇAK YER" şeklinde çevrilmesi Arapça'nın elastikliğinden ve çeşitli konuları Kur'an'a uydurma çabasından ibarettir

    Fakat bu kelimenin sadece "yakın" değil bir de "en alçak" anlamına geldiğini iddia eden bazı müslümanlar vardır...

    Bu görüşün doğru olduğunu varsayalım...
    Romalılar tam olarak nerede yenilgiye uğratılmışlardır?

    Gerçekten de ölü deniz veya yakınlarında mı? Yani dünyanın el alçak bölgesinde mi?
    Hayır.

    Romalılar dünyanın en alçak yerinde mağlup olmamışlardır, dünyanın en alçak yeri ÖLÜ DENiZ dir (Deniz seviyesinden 420 metre aşağıda) Onların mağlup edildiği yer (Kudüs) ise deniz seviyesinden YUKARDADIR!

    Kur’an’daki Romalıların galip gelmesi ile ilgili iddia edilen önbildiri:

    Ayet:
    30:2- "Rumlar yenildi.
    3- (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
    4- (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir."

    Kur'an'ın Romalıların yenilgisinden sonra "yenecekleri" ve bunun da BiRKAÇ YIL iÇiNDE olacağı,ve gerçekten de Romalıların birkaç yıl içinde galip geldikleri iddia ediliyor

    iddia edildiği gibi Roma, Persleri yenilgiye uğrattı ama bu Kur’an’da söylendiği gibi BiRKAÇ YIL iÇiNDE OLMADI!

    Kur'an'ın bu ayeti MS 613-615 yılları arasında indirilmiştir:

    "In those days the Byzantine occupied territories adjacent to Arabia were Jordan, Syria and Palestine, and in these territories the Romans were completely overpowered by the Iranians in 615 A. D. Therefore, it can be said WITH ABSOLUTE CERTAINTY that this Surah was sent down IN THE SAME YEAR, and this was the year in which the migration to Habash took place."

    Kaynak:
    http://www.usc.edu/dept/MSA/quran/maududi/mau30.ht - ml#S30

    Abdullah Yusuf Ali şöyle demektedir:
    "... The defeat, in a land close by; must refer to Syria and Palestine. Jerusalem was lost in 614-615 A.D., shortly before this sura was revealed."

    Kaynak: (Ali, The Holy Qur;an, Translation and Commentary, p. 1051

    MUhammed Asad şöyle demektedir:

    "Egypt fell to them in 615-16, and at the same time they laid siege to Constantinople itself. At the time of the revelation of this surah - ABOUT the SEVENTH year before the hijrah, corresponding to 615 or 616 of the Christian era - the total destruction of the Byzantine Empire seemed imminent"

    Kaynak: ((Asad, The Message of the Qur'an [Dar Al-Andalus Limited, 3 Library Ramp, Gibraltar; rpt. 1993], p. 617

    Ahmadiyya Maulana Muhammad Ali şöyle demektedir:

    "... When the news of this conquest reached Makkah, the Quraish were jubilant, as their sympathies were with the fire-worshipping Persians more than with the Christians, who, being the followers of the Scriptures, were classed by them with the Muslims. It was in the year 615 or 616 that this revelation came to the Prophet
    Kaynak: ((Ali, Holy Qur'an - Arabic Text, English Translation & Commentary

    [Ahmadiyya Anjuman;at Islam Lahore Inc. USA 1995], p. 775, n. 1930)

    Yusuf Al'ye göre BiR KAÇ YIL manasına gelen Arapça kelime (Bidh''un), 3 ile 9 yıl arasındaki bir period manasına gelmekte.. Ama tarihi kaytlara göre roma galibiyeti nerdeyse 14 YIL sonra geldi. Persler M.S 614 veya 615 yılında Roma yı yenip Kudüsü ele geçirdi. Bizans ın karşı saldırısı 622 yılına kadar başlamadı ve galibiyet 628 yılına kadar elde edilemedi. Bu da 13-14 yıllık bir zaman dilimi anlamına geliyor! Ku!ran da iddia edildiği gibi 3-9 yıllık bir zaman dilimi DEĞiL!

    Al Tabari de Roma nın galibiyetinin 628 yılında Hudeybiye barışının imzalanmasından sonra olduğunu söyler.( AL TABARi NiN TARiHi: iSLAMiYETiN ZAFERi)

    Heraclius 627 yılında pers i istila ya uğrattı ve bu yılın aralık ayında antik Ninevah? (Irak ın kuzeyinde bir şehir) yakınlarında önemli bir zafer kazandı ama kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Ne var ki; 628 yılının şubat ayında Pers imparatoru suikasta uğradı ve yerine geçen oğlu barışı arzuladı 628 yılının Mart ayında Heraclius kendini galip ilan edebilirdi ama pers lerin roma imparatoruyla savaşa girip girmeme konusundaki tartışmaları 629 yılının haziran ayına kadar sürdü. 629 Eylül ünde Heraclius istanbula kendini galip ilan ederek girdi ve 630 Martında Kudüsde Kutsal Hacı restore etti.

    Kur'an ve "duman":

    Ayet:

    41:11- "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "isteyerek geldik" dediler."
    Evrenin duman halinde sıcak bir gaz kütlesinden oluştuğunu ve Kur'an'ın da bunu belirtmek için en uygun kelimeyi kullandığı belirtiliyor..

    Ancak bu iddiada önemli problemler var:

    a)Fussilet suresinde bildirildiğine göre dünya "bütün evren duman halinde iken" zaten vardı!

    Ayetin öncesine bakarsak;

    "41:10- O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.

    41:11- SONRA duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "isteyerek geldik" dediler"

    Yani bu "duman" meselesinden önce dünya vardı hatta sabit dağlar ve rızıklar zaten bulunmaktaydı...

    Yani eğer Kur'an'ın belirttiği "duman" ile ilgili konu gerçekten de "evrenin oluşumu" ile ilgili olduğu kabul edilirse o zaman Kur'an'da büyük bir hata var demektir...Çünkü bu, dünyanın evrenin/uzayın en yaşlı ve ilk cismi olduğu anlamına gelir!!!Yani bu, mesela dünyadaki dağların gökteki bütün yıldızlardan daha eski olduğu anlamına gelir!

    Kullanılan kelime iddia edildiği gibi "evrenin oluşumu aşamasını" belirtmek için en uygun kelime değil...
    Eğer anlatılmak istenen gerçekten iddia edilen konu olsaydı "Duman" değil "gaz" (Arapça:Ghaz) kelimesi kullanılırdı...
    Gaz ile "duman" ifadeleri çok farklı anlamlara geliyor...

    Duman organik parçacıkları içerir,başlangıçta var olan "gaz evresinde" hiçbir organik maddenin bulunması mümkün değildir...Bu nedenle "duman" tanımı tamamen yanlıştır!

    Yani Kur'an da eğer "duman konusu" bu şekilde yorumlanırsa, bilimsel mucize olacağı yerde bilimsel bir hataya dönüşür çünkü başlangıçtaki gaz evresi kesinlikle "duman" diye nitelenemez!

    Su döngüsü:

    Su döngüsünün Kur’an’da ifade edilen ve edilmeyen bazı evrelerini şu şekilde açıklayabiliriz..

    a)Denizlerden ve okyanuslardan buharlaşan sular,(Bilinmesi en zor olan budur ve Kur'an'da geçmez)
    b)Bulut
    c)yağmur
    d)Toprağın böylece ürün vermesi

    7:57- Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. işte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.
    Ayeti b,c ve d aşamalarını içerir...
    Herhangi bir insan bile hiçbir bilimsel bilgisi ya da araştırması olmaksızın b,c,d aşamalarını bilebilir/anlatabilir...

    Ama a aşamasını yani okyanuslardan,denizlerden,göllerden buharlaşma olup bulut oluşturma aşaması Kur'an'ın hiçbir ayetinde yoktur...

    Müslümanlar, Kur'an'daki bu konuyu anlattıktan sonra "Muhammed'in uydusu" biçiminde esprili bir şekilde bu olayların onun zamanında bilinemeyeceğini söyler yalnız Kur'an'ın hiçbiryerinde bulunmayan, ilk ve anlaşılması en zor hatta imkansız olan aşamayı Tevrat son derece açık bir şekilde anlatmıştır...

    (1)http://en.wikipedia.org/wiki/Big_crunch
    (2)Rig-veda 10:129, Chandogya upanishad 3:19:1 ".......Before creation, this universe was non-existent"
    (3)http://www.usc.edu/dept/MSA/quran/maududi/mau30.ht - ml
    (4)(Watt, Muhammed Medinede, 113-114) Ayrıca Ostogorsy, Bizans Tarihi, 103-4)

    iKiNCi KISIM: Diğer sözde "mucize" iddiaları

    Son yıllarda insanları, Kur'an'ın Tanrı'dan geldiğine ikna etmek için çeşitli numaralar yapılmaktadır....ilk önce Kur'an ayetlerini bilimsel verilere uyarlama şeklinde "mucize" arama çalışmaları oldu..Bu sözde "mucizeler" pek çok web sitesinde detaylarıyla çürütülmüştür(1) Bu sözde "mucize" arama çalışmalarından sonra Ömer Çelakıl gibi araştırmacıların, Kur'an'ın içinden "şifre" bulma yoluyla, Kur'an'ın Tanrı'dan geldiğine ikna etme çalışmaları başlamıştır...Peki Ömer Çelakıl'ın iddiaları, biraz yakından incelenince, ne gibi bir sonuç çıkmaktadır? Gerçekten de Kur'an'da DNA'ya, Halley yıldızına veya atom numaralarıyla atom ağırlıklarına işaret var mıdır? Ömer Çelakıl'a göre "evet",Pek çok ilahiyatçı profesöre göre ve konuyu yakından inceleyenlere göre "hayır"...

    Çelakıl'ın argümanlarının özeti ve özü internetteki web sitesinden okunabilir..(2)

    "Dna ve genetik tarihinin başlangıcı"

    Başlıklı yazının altında Kur'an'da 18:65 numaralı ayette DNA harfllerinin yan yana geldiği söylenmektedir...Peki bunun ne anlamı var? Yazara göre 1865 tarihi çok önemli bir tarihtir..

    1865 yılında Mendel, "Experiments on Plant Hybridization" adlı kitabını 2 toplantıda dile getirip okumuştu..Bu yapıt 1866 yılında yayımlandı...Fakat bu çalışmanın önemi ancak 1900'de Hugo de Vries, Carl Correns, Erich von Tschermak'in çalışmalarıyla keşfedilip doğrulanabildi...Mendel'in bu yapıtı genetik ile ilgiliydi...Ancak 1865 yılında DNA diye bir molekül bilinmiyordu..DNA diye birşey yoktu...DNA molekülünün bulunuşu yani ilk keşfi ancak 1869 ila 1890 yılları arasına denk gelmektedir...Yani 18:65 numaralı ayetin dolayısıyla 1865 tarihinin DNA ile ilgisi yoktur...Sadece Mendel'in genetik ile ilgili çalışmasını toplantılarda okuduğu tarihtir...Dolayısıyla Çelakıl'ın yorumu oldukça zorlamadır...

    Şimdi 18:65 numaralı ayetin Arapçasına bakalım:

    "Fe veceda abdem min ıbaDiNA ateynahü rahmetem min ınDiNA ateynahü rahmetem min ınDiNA ve allemnahü mil ledünna ılma"

    Yani "ıbadina", "ındina", "ındina" kelimelerinin "DiNA" kısmını alıp "DNA harflari ardarda tekrarlanıyor" deniliyor....

    işin ilginç yanı eğer bu mantık ile düşünürsek BAŞKA AYETLERDE DE "DNA" harfleri ardarda geliyor...Onlar hakkında neden hiçbir yorum yok?

    Mesela:

    Meryem suresinin 63. ayeti:
    "Tilkel cennetülletı nurisü min ıbaDiNA men kane tekıyya"

    Kasas suresinin 48. ayeti:
    "Felemma caehümül hakku min ınDiNA kalu levla utiye misle ma utiye musa e ve lem yekfüru bima utiye musa min kabl kalu sıhrani tezahera ve kalu inna bi küllin kafirun"

    Şöyle bir yorum yapılıyor:
    "Evet diğer ayetlerde de DNA harfleri yan yana geliyor ama 18:65 de 3 defa tekrarlandığı için bu nedenle birşey denmek isteniyor"

    Görüldüğü gibi yorumlar son derece zorlama...Pek çok ayette DNA harfleri (indina,ibadina) yan yana tekrarlanıyor ama 18:65 de 3 defa gelmiş..Indina ve ıbadina kelimeleri de kullanılmış...Bu nedenle mucize olmalı deniyor...Aramaya başlanıyor... 1865 tarihinin DNA molekülü ile hiçbir ilgisi yok..onun yerine Mendel'in 1865 yılında toplantılarda okuduğu ancak 1866 da bastırdığı...(başka biri de çalışmalarını yaptığı tarihin 1864 olduğunu söylüyor ama 1865 yılında okunmuş) önemi ise anca 1900 lerde keşfedilip ortaya çıkmış, hipotez doğrulanmış genetik yasalarına/konularına değiniliyor...Sonuçta ortada hiçbir mucize ya da şifre yok ama son derece zorlama yorumlar ve mantık yürütmeler var..

    "ÖNEMLi BiR MUCiZE: HALLEY YILDIZI VE 76 YIL"

    Başlıklı yazının altında ise söylenen yahut yapılan son derece zorlama yorum şu: Halley yıldızının dönüş süresi 76 yılmış, H-A-L-L-E-Y harflerinin iLK TEKRARLANDIĞI ayet Enam suresinin 76. ayetiymiş...Bir de bu ayette üstüne üsatlük "yıldız"(kevkeba) kelimesi de geçiyormuş...Dolayısıyla bu mucize büyük bir mucize oluyormuş...

    Peki bu H-A-L-L-E-Y harfleri nasıl tekrarlanıyor görelim:

    Enam 76:
    "Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba kale haza rabbı felemma efele kale la ühıbbül afilın"

    Burada "HALLEY" kelimesinin benzeri birşey var mı? Yok...

    iddia edilen kısım: "aleyhil leylü raa kevkeba"

    Kevkeba yıldız anlamına geliyor..onun hemen öncesinde "aleyhil leylü raa" kelime grubunun "halley" ile ne ilgisi hiçbir ilgisi olmadığı açıktır... Yukarıdaki kelime nasıl tekrarlanıyor? "Aleyhil leylü" den "hALLEY" çıkar mı? "Aleyhil" kelimesinin 5. harfinden "h"yi birinci harfinden "a"yı sonuncu harfinden l yi ikinci kelimeye dönüp "leylü" den tekrar "l" yi yine birinci kelimeye dönüp "Aleyhil" kelimesinin 3. harfini sonradan dördüncü harfini alırsak ancak HALLEY kelimesini görüyoruz) tabi ki bu yöntemle içinden "Halley" kelimesi çıkaramayacağımız bir kitap yoktur.....bu kadar zorlama bir yorum ile nasıl mucize olduğu iddia edilebilir? Anlamak gerçekten çok zor...Bir de bu aşırı zorlama yorum yetmezmiş gibi bu yöntemle içinden "HALLEY" kelimeleri çıkarabileceğimiz çok ayet vardır Kur'an'da zaten yazıda da itiraf edilir bu...Neden diğerlerinde "hAlley"e ilişkin bir yorum yapılmıyor da bu ayette yapılıyor? Sadece "ilk" olduğu için mi? Nasıl "halley" kelimesi çıkartılabiliyor?

    Görüleceği gibi ortada mucize olmadığı aşikardır...

    "Güneş hidrojen ve helyumdan oluşur"

    Başlıklı yazının altında güneşin %90'ından fazlasının H ve HE simgeli atomlardan oluştuğu söyleniyor...Güneş suresinde (Şems) ayetlerin hepsinin H ve HE ile bittiği söylenmektedir...

    Şems suresine bakalım:

    "1 Veşşemsi ve duhaha
    2 Velkameri iza telaha
    3 Vennehari iza cellaha.
    4 Velleyli iza yağşaha.
    5 Vessmai ve ma benaha
    6 Vel'ardı ve ma tahaha.
    7 Ve nefsin ve ma sevvaha.
    8 Feelhemeha fücureha ve takvaha.
    9 Kad efleha men zekkaha
    10 Ve kad habe men dessaha.
    11 Kezzebet semudü bitağvaha.
    12 izinbe'ase eşkaha.
    13 Fekale lehüm resulullahi nakatallahi ve sukyaha.
    14 Fekezzebuhü fe'akaruha fedemdeme 'aleyhim rabbühüm bizenbihim fesevvaha.
    15 Ve la yehafi 'ukbaha."

    Bir kere Güneşin o elementi "he" değil de "HA" olsaydı çok daha tutarlı olurdu..Ama element "HE" hadi yukarıdaki ayetler "He ile bitiyor" yorumunu yapalım..

    Güneş hidrojen(H) ve Helyum(He) dan oluştuğuna göre yukarıdaki ayetlerin de hem H ile hem de "HA" (HE) ile bitmesi gerekirdi Ama ayetler sadece "HA" ile (he/helyum) ile bitiyor yani hepsi "AHA" ile bitiyor "H" ile biten ayet yok...Çelakıl'ın mantığıyla gidersek Kur'an'ın güneşin sadece helyum'dan oluştuğunu söylediği ve HATA YAPTIĞI sonucuna varırız...Böylece bu iddia da çürümüş oluyor...

    "Ay ile dünya arasındaki mesafe" başlıklı yazının altında

    "Surenin başlığı olan "Ay" kelimesi ile "Dünya" kelimesi arasındaki harfler toplam 333 adettir ve araya tam olarak 111 adet Ay kelimesi sığmaktadır. Çünkü Arapça'da Kamer(Ay) kelimesi 3 harften oluşur.
    Aynı şekilde gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır yani aradaki mesafe Ay çapının toplam 111 katıdır"
    Deniyor...
    Yakından incelendiğinde:
    Dünya - Ay mesafesi merkezden merkeze ortalama= 384,400 km
    Dünya Çapı: 12,742 km
    Ay Çapı: 3,476 km
    Dünya Ay arasındaki boşluk mesafe = 384000 - 12742/2 - 3476/2 = 375891 km
    Buraya sığan ay adedi = 375891 / 3476 = 108.14 adet

    Çelakıl, Dünya ay mesafesini (yani ayın merkezinden dünyanın merkezine olan mesafeyi) almıştır ,ki bu mesafe değişkendir. 363,300 km - 405,500 km arası elips bir yörüngedir. Bunun ortalama değeri 384,400 km'dir

    Çelakıl, bu değeri almış ayın çapına bölmüş.

    Yani 384,400/3,476 = 110.58 bulmuş bunu da 111'e yuvarlamış.

    Sonra da "... gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır" demiş.

    Halbuki dünya ile ay arasındaki boşluk mesafesi = Ayın merkezinden dünyanın merkezine olan uzaklık - Ayın yarıçapı - Dünyanın yarıçapı şeklinde hesaplanmalıydı....

    (1) http://www.answering-islam.org/Quran/Science/index - .htm
    http://www.answering-islam.org/Science/index.html
    http://www.islamacevap.ne...odules.php?nam...icle& ;- amp;sid=60
    http://www.islamacevap.ne...odules.php?nam...icle& ;- amp;sid=62
    (2)http://www.kuranca.com

    yazının hepsi şu adresten kopyalanmıştır: http://fikirsel.ipbfree.c...hp?showtopic=88&st=80
    1 ...