Kurucusu Antonin Artaud olan Vahşet tiyatrosu'nun 68'lerde varisi olan Living Theatre da bunlardan biridir. Kendilerine göre Living Theatre bir kumpanya değil, özgürlük savaşçıları idi. Onlar cenneti burda kurmayı hedefleyen insanlardı ve kanun ve düzen adındaki baskıcı totaliter devlete karşı mücadele veriyorlardı.
Nietzsche'nin tanrının öldüğü mesajıyla geldiği günden beri yapılan en kışkırtıcı gösterilere sahne oluyordu salonlar. Living Theatre'da amaç seyircileri şaşırtmak, sarsmak, provoke etmek, harekete geçirmekti. Tam bu sıralarda onları izleyen bir Nietzsche hayranı daha vardı. Bu 68'lerin ünlü acid rock grubu The Doors'un solisti Jim Morrison 'dan başkası değildi. Üniversitenin ilk yıllarında (sinema okulunda okuyordu) yaptığı kısa film (çok da sevilmeyen ve bu yüzden müzik yapmak için okulu bıraktığı film) Nietzsche'nin bir sözüyle başlar: "Tüm büyük şeyler insanlığın kalbinde iz bırakabilmek için korkunç ve gaddar maskelerini takmalıdırlar. Ve devam eder Nietzsche'nin sözleriyle. Toplumun ahlaksal ve siyasal yapısılya uyuşmayan ve ondan yabancılaşan her insan gibi Morrison'da içki ve uyuşturucu bağımlısı olmuştur. Ama yazdığı şarkılarda ve konserlerindeki konuşmalarında bir "yıldız" dan çok karşısındaki kalabalığa gerçek dünyayı anlatmaya çalışan bir haberci olmuştur ki, son konserinde bu doruk noktasına çıkmıştır; şarkıyı bölmüş ve karşısındaki kalabalığa "silme salaksınız. itilip kakılıyorsunuz ve sesinizi çıkarmıyorsunuz. Size ne söylenirse yapıyorsunuz. Daha ne kadar boyun eğeceksiniz? "Köle"siniz hepiniz. Bunu değiştirmek için ne yapmayı düşünüyorsunuz ha?....."şeklinde seslenerek o ünlü teşhirini gerçekleştirmiştir ve bu şekilde dünyanın ne durumda olduğunu kendince açıklamaya çalışmıştır. Kullandığı kelimelerde Nietzsche, tarzında ise bir Living Theatre kokusu olduğu açıktır. Bunlar gibi daha onlarca örnek verilebilir ama bunlar en çok ses getirenler olmuştur.