istenmeyen adam

entry159 galeri video2
    102.
  1. eddie barzum ; boşanma davalarında, kokaini bırakırken ve resepsiyonisti
    hamile bıraktığında yanındaydım. tanrının evlatları değil mi? tanrının özel
    yaratıkları. onu uyramıştım kevin, onu attığı her adımda uyramıştım. onun
    rüzgarda bir sağa bir sola salınışını izledim. kurmalı bir oyuncak gibiydi,
    120 kiloluk kendi kendine hareket eden bir araç gibiydi. bir sonraki binyıl
    köşeden görünmek üzere kevin. eddie barzum, ona iyi bak, çünkü o gelecek
    binyıl insanının en iyi örneği olacak. bu insanlar geldikleri yerlerde bir
    sır değildirler, ve sen insan iştahını öyle bir noktaya kadar
    keskinleştirirsin ki sadece isteyerek maddeyi atomlarına ayırabilir. katedral
    büyüklüğünde egolar geliştirirsin, dünyayı fiber-optik olarak her ego
    adımını algılayacak şekilde birbirine bağlarsın. en sıkıcı ve sıradan
    düşleri bile dolar yeşili altın fantezilerle bezersin ta ki her insan
    arzularının peşinde bir imparator olana dek. kendi tanrısı olana dek, peki
    ondan sonra nereye gidersin? bir anlaşmadan diğerine koşup dururken bu
    dünyayı kimse önemsemez. hava yoğunlaşır, sular kirlenir arıların balı bile
    metalik bir radyoaktivite tadı alır ve bu her gün, her an devam eder.
    hazırlanmayı düşünme şansın bile yoktur. geleceği satın alır, geleceği
    satarsın ta ki gelecek kalmayana kadar. yoldan çıkmış bir trendeyiz evlad,
    geleceğe doğru koşan sayıları milyonlara varan eddie barzum'lar var ve her
    biri tanrının eski gezegenini biraz daha fazla becermek için hazırlanır.
    siber uzayda hesaplarını biraz daha doldurabilmek için temiz sibernitik
    klavyelerinin başına otururken kendilerini de her türlü pislikten
    arındırmayı unutmazlar. sonunda gerçek kaçınılmaz olur, yaptıklarının
    hesabını vermen gerek eddie, özgürlüğü satın almak için biraz geç kaldın,
    miden fazla dolu, penisin artık aşınmış, gözlerin kan çanağına dönmüş ve
    birinin sana yardım etmesi için bağırıyorsun. ama tahmin et ne oldu eddie ?
    hiç kimse yok, artık yapayalnızsın eddie, seni tanrının özel küçük
    yaratığı! belki bu doğrudur, belki tanrı arada sırada zarlarını
    kullanmıştır. belkide bizi yalnız bıraktı.

    mill pardone hatalarım karıştı idare et amigo.

    kaç sene oldu hayal meyal hatırlıyorum tanışmamızı. üzerinden çok seneler geçti. hangi platformdu hık diye bulamayacağım. uzun uzun araştırmak işime gelmiyor acıkcası.

    senin için neler yazabilirim? hele ki sana yüzyüze söylebileceğim şeyleri ve senin anlayacağin ama bir çok kişinin doktor bu ne diyerek bakıp bakıp duracağı şeyleri nasıl en geri zekalının bile anlayacaği kıvama getirebilirim bilemiyorum ama deneyeceğim.

    bir kılıç olmaktan sopa olmayı seçmiş, sessizliği bir dili olduğuna kanaat getirmemiş, ortalama bir mahalle bakkalı olup kafa dinleyeceğine nedense kocaman okyanusta bir kotra oldun.

    kotra olduğun halde savaş gemileri konvoylarına aleni şavaslar actığın yetmezmiş gibi gerilla taktiklerini de bir kenara atıp yahut itibar etmeyip davulla zurnayla hurra ettin.

    peki niçin?

    hiçbirşeyler için.

    oysa biraz durgun olabilsen, limonlu votkanın ne kuş ne balık miğde asitini yamultan etkisindense tek buz viskiye yahut gordon cin'e tahvil olsan daha fena mı olurdu?

    hele ki mütareke dönemi, öncesi ve sonralarında yani ördek havuzunda kulaç atacağına daha büyük denizlere açılsan okumalarda bugun varız yarın yokuz, sikime seferberlik götüme balkan savasını düstur etsen fena mı olursun.

    boş vitese takılmış ama gaza basa basa motorun anasını ağlatilan bir aerabaya benzetiyorum seni. er ya da geç motor boğulacak, motorun boğulmaması demek esyanın tabiatına ayrı.

    üvertürlkeri bitir, üvertürler gerçek eser değildir sadece pastanın kremasıdır.

    biraz daha sakin biraz daha buz gibi öfkeli sessizliği konuşturabilsen, sergio leone gibi- şüphe yok ki daha iyi olacaktır.

    çokca kızarım sana cokca fırca cekerim minti minti. sen nejat uygur olursun ben bahri beyat bazi vakitler ensene şaplağı koyup yeri öptürmek isterim.

    minti minti rahatsız bir tip olacağına biraz kendini törpülesen fena olmaz hani hani.

    ama bütün bunlara rağmen bakırköy de bir dandirik mekanda programa çıkan linet'i sevdiğim gibi severim seni.

    eddie barzumlardan değilsin, malum eddie barzumlar heryerde var ama buna rağmen onların bütün şaşaları hofurlarından pofurlarından agororogorlarından daha daha makbulsundur.

    ne diyebilirim ki daha?

    matisse'in balıkları kırmızı kırmızı yüzerler kavanozun içinde...sözün bittiği yerde başlayan kadınlar, kavgalar ve kırgınlıklar gibidirler...ancak uzayın sessizce, görünmez bir yatakta kıvranarak, teslim olduğu gecelerde; çukurda olan bir ayağınızı kurtarabilirseniz; bir milyon kilometre bir yükseklikten atlayarak dalabilirsiniz onların yanına...ve öyle derin bir yerdedirler ki, dibe doğru soluksuz, iner iner inersiniz ve kolayca varamazsınız balıkların yanına...

    siz hiçbir şey anlamadınız mı bu yazıdan? ne iyi... matisse'in balıkları anladılar. o da iyi...
    2 ...