semerkantda yazıldığına göre kendisi ve çevresindekiler asla haşhaş kullanmamışlardır. bırakın haşhaşı ağızlarına içki bile sürmemişlerdir. haşhaşin tarikatının kurucusudur. ancak o kendi tarikatına haşhaşin dememiştir. tarikatındaki üyelere esasiyun demiştir ve müridlerini akıl almaz bir imanla uyuşturmuştur. bu öyle bir imandır ki tarikatındaki fedailer yani suikastçiler birini öldürdükten sonra yani cinayeti işledikten sonra halk tarafından linç edileceğini bile bile hiç kıpırdamadan öylece dururlar ve ölüme gülerek giderler çünkü kendilerinin cennete gireceğinden emindirler. alamut kalesinde doğuştan aldığı eğitim bu yöndedir. zaten alamut kalesini azıcık araştıranlar orada yaşayan bir insanın diğer dünyayla ilgisinin nasıl koptuğunu bilmektedir o yüzden orada alınan eğitimden başka bir şey bilmeyen bu fedailer cennete gideceğinden emindir. yani uyuşturucunun verdiği etkiyle ölüme gülerek gitmemekte aksine ağızlarına haram sürmedikleri için büyük bir imana sahip olduklarına ve bu yüzden ötürü cennete gideceklerini düşündükleri için ölüme gülerek gitmektedirler. o dönemki halk bunu görünce doğal olarak şaşırmıştır. ve alamut kalesinde neler döndüğünü bilmeden esasiyunları - doğumdan başlayan bir beyin yıkamaya maruz kalan zavallıları- haşhaşiyun olarak tanımlamışlardır. iki kelimenin de tellafuzdeki benzerliğini farketmek için einstein olmaya gerek yok.
zamanla haşhaşin, assassin olup diğer halk dillerine seri katil olarak geçmiştir.
burdaki bilgilerin hepsi semerkant kitabından alınmıştır. ne kadar gerçek ne kadar yanlış bilinmemektedir. ama mantıklı gözükmektedir, en azından bana göre.
ayrıca ömründe ağzına içki koymayan insanlara sesleniyorum daha doğrusu ömer hayyamdan alıntı yapıyorum;
bizim günahlarımız ne kadar büyükse
allah'ın da merhameti o kadar büyük.