dağlarda uçurumlarda , yarların en sarp yamaçlarında yalnız başına açmış bir çiçeği düşünürüm. bu bütün görkemi ile açmış çiçeği ne bir gören ne bir hatırlayan olacaktır aslında.
gökkuşuğının tüm renklerini içmiş ve dışarı taşırmış olan bu garip çiçeğin bu sadece hoyrat şimal rüzgarına binmiş, görünmez atların cirit attığı tenhalıkta birkaç günlüğüne yaratılmasındaki hikmet ne olabilir acaba.
bir bebek düşünürüm sonra . uyuyan bir bebek. ondan daha yalnız ama ondan daha fazla insan kokan bir varlık düşünülebilirmi? hem bebek. hem uykuda. yani gaflet perdesini iki defa aşmıştır.
o çocuğu düşünürüm işte.
onu düşünürken mayıs sabahının buğusu üzerinden tüterken, akdenizin lacivert atlasının üzerindeki erguvan patlamalarını , zorlumu zorlu geçen bir kışı sonunda gevşeyen buz tabakalarının altından boy vermek isteyen kardelenleri vede hz. adem in çocukluğunu yaşayamayışının ardındaki sırrı hatırlarım.
----------------------------anonim-------------