Tarih, ülkemizi ve milletimizi çözümü zor bir dizi paradoksla karşı karşıya bırakmıştır. Aynı anda birden fazla doğru olabileceği, düz ve tek bir çizginin olmadığı, herşeyin fraktal, kırıklı, çok olasılıklı olduğunu bilen bir akıl geliştirmek zorunludur. Zira yaşadığımız süreçte birbiriyle çelişen bir aradalıklar, çatışan ama ortak doğrular, karşıt ama aynı safta çözümler bulunmaktadır.
Reel devleti kuşatmış bulunan bir oligarşik düzenle karşı karşıyayız ve bu düzen, ülkemizi tarihinden, toplumundan, değerlerinden kopartıp Batı'ya entegre etmenin ya da Batı güdümünde tutmanın çabası içindedir. Bütün düzeylerde bu reel devletle derin devlet ruhu, bugün karşı karşıya gelmiştir.Temel siyasal sorun, devleti kuşatmış bulunan oligarşi ile derin devlet ruhunu temsil edenler arasındaki hegemonya paradoksu halinde açığa cıkmıştır. Reel devletin işte bu 'esareti', sadece derin devletin müdahalesi ile ortadan kaldırılabilir haldedir. Bu anlamda, Derin Devlet ruhu, bu siyasal paradoksta 'ileri' ve millet lehine bir pozisyonu temsil etmektedir.
Öte yandan, millet, tarihte olduğu gibi bugünde kendisiyle yaşayan ama kendisini aşan, etnik, ideolojik, dini kutsalların veya siyasi ve ekonomik zorunlulukların boyunduruğundan kurtulacak özgürlükçü politikalar, projeler ve değişimlere muhtaçtır. Ancak bu değişimler yine 'kendisinde' yaşayan 'Derin Devlet' özellikleri nedeniyle gerçekleşemeyecektir. Bu nedenle Derin Devlet'in köklü bir eleştirisi ve aşılması, bu coğrafyanın ve bu büyük ülkenin tüm halklarını 'tarihe' çıkararak özne yapacak, evrensel çapta bir uygarlık yaratacak önemde ve özellikte, en temel ontolojik sorundur.
Sonuçta, güncel politik sorun olarak hegemonya paradoksu, oligarşiye karşı Derin Devlet ruhu sayesinde çözülebilir görünmektedir.
Tarihsel ontolojik bir sorun olarak sahici özgürleşme ise, Derin Devlet'e karşı özgürlükçü bir teolojik ve politik eleştiri ile sağlanabilir.
Derin devlet, siyasal paradoksta ileri, ontolojik paradoksta geri bir düzeyi ve rolü temsil etmektedir.
Rus teoriysen Buharin, sistem- çevre ilişkisinde üç tür 'durum olduğunu söyler. Birincisi, durağan toplumların kararlı denge durumudur. ikincisi, olumlu belirtili kararsız denge durumudur. Bu durumda sistemin gelişmesi ya da değişmesi mümkündür. Üçüncü durum ise, olumsuz, belirtili kararsız dengedir. Bu durumda sistem yıkılır ve kaybolur.
Türkiye, ikinci ve üçüncü durumu aynı anda yaşayan 'çifte olasılık' durumundadır. En önemlisi, artık sadece yönetilenler değil, yönetenlerde aynı kararsız denge durumundadır.
Öte yandan, hem hegemonya paradoksu hem de özgürleşme aynı anda, birbirine paralel ve eşit ağırlıkta bir 'paradoksal tutum'la aşılabilecek sorunlardır. Millet hem Derin Devlet ruhuyla hem de Derin Devlet'e karşı ve onu aşacak bir yeni projeyle bu sorunları çözebilecek sıçramayı yapabilecektir.
işte bu yüzden hem devlete ve millete sahip çıkmak, hem devleti de milleti de eleştirmek, aynı anda mümkün ve tutarlıdır.
Gramsci, sadece devlet, ekonomi ya da dini düzeyde bir değişimin, geri kalan alanlarda farklılaşma ve yeni karşıtlıklar doğuracağını, bu nedenle tüm alanlarda birbirine paralel 'symbiotik' bir dönüşüm perspektifi gerektiğini söyler. Bugün tam da böyle bir duruş ve mücadele gerekmektedir. Devleti, oligarşiyi, orduyu, burjuvaziyi, siyasal partileri, sendikaları, cemaatleri, ideolojik grupları, köylüleri, esnafı, işçiyi, işsizi 'aynı anda' ve eşit düzeyde yerinden sıçratacak, niteliksel bir dönüşüme yol açacak, içinde bulundukları kapalı, sentetik ve tüketici her tür çelişkiyi çözecek ve daha üst bir diyalektik akışın içine çekecek radikal bir değişim vizyonu gerekmektedir.
Bu radikallik, hem Derin Devlet'in görüntü değişimi, hem derin devletin aşılması, hem milletin devletine sahip çıkması, hem devletini dönüştürmesi, 'hem muktedir hem muhalif', "hem devlet hem özgürlük" diyen yeni bir duruş demektir. Tüm eski 'oyunu' ve kafalardaki eski kalıpları kırarak, yeni bir teorik bakış ve pozisyon geliştirmek için düşünmek ve tartışmak bu yolun başıdır.
Derin devlet kavramı, belki böyle bir yeniden düşünmenin kışkırtıcı aracı olarak tekrar fikri düzeyde ele alınabilir. Bu düzey ise, taraf olmak yada karşı olmak değil, içinde veya dışında olmak değil, bizatihi özne olarak durup anlamaya çalışmak, her yönüyle analiz etmek ve tarihi ilerletecek diyalektik süreçleri paradoksların yerine ikame etmek için doğru düşünme ve doğru eylem çabasını ifade etmektedir. *