almanya da yaşayan türkler

entry110 galeri video1
    68.
  1. Ilk gelenlerden baslanmali bu konuya. Hani adnan menderes zamaninda yapilmis bir sözlesme sonucu, türk iscilerin almanya´ya göcmesiyle.

    Bir cok cig gibi delikanli askerligini bitirdiginde, türkiye gibi bir ülke kurtulus savasini, ikinci dünya savasindan önce yapip, tüm bagimsizligini ele almasina ragmen, atatürk´ten sonra kendisini gelistirememis bir ülke olarak kenarda kalmistir. Almanya, japonya gibi ülkeler savasi kaybetmelerine ragmen calisip, didinip teknolojilerini üst seviyeye tasimis ülkeler olarak o günlerden günümüze kadar kendilerini göstermislerdir.
    Sene 1948, dünya savasi sona ermis, her yer göcük altinda. Erkeklerin cogu savasta ölmüs, kimisi amerika, fransa, ingiltere, rusya gibi ülkeler tarafindan esir alinmis ve o ülkelere sürülmüs, geride kalanlarin ise bacaklari, kollari ve hatta kulak ve burunlari bile yok olmus. Hic calisamiyacak durumda olan bu erkekler yerine kadinlar kendilerini seferber edip calismaya koyulmuslar.
    Almanya´nin dogal kaynaklarindan olan kömür zenginligi fransa´nin ilgisini cekmis ve bu sekilde de iki ülke kendi aralarinda bir birlik kurmuslar, celik isletmekte kendilerini ileriye tasimaya karar almislardir. Bir dakika! Almanya´da erkek yok ki. Ama en yakin müttefigi olan italya ve türkiye var. Zaten hem fakirler, hem de erkek sayisi cok fazla. Onlari Almanya´ya getirip madenlerde calistirmaya basladilar. Sadece madenler olsa neyse. Göcükleri de kurmak zorundalardi. Anlasmalari 10 seneydi. 10 sene sonra kazandiklari paralarla beraber kendi ülkelerine dönmeleri istendi. Onlar sadece misafir iscilerdi. Türk lirasi´nin degeri alman mark´inin degeriyle neredeyse ayniydi.
    Sene 1968 veya 1970; türkiye´nin en büyük depremlerinden birisi yasanir. Kütahya´nin Gediz ilcesi dümdüz olur. Bir cok köylü mahfolmustur. Is bulma kurumu önceligi direk bu cevrede yasayan insanlara verir. Almanya´da bu kötü dogal afette kollarini acar, bütün saglikli olan erkekleri ülkesine davet eder. Ufacik sorunu olan bir kisi dahi o siralar ülke sinirlarina ayak basamaz. Cok sıkı bir saglik kontrolünden gecmek zorundadirlar. Bunlardan birisi de Kanada islemlerini bitirmesine ragmen Almanya´yi tercih etmis olan babamdir.
    Daha sonra bir cok issiz olan ülkeler; yunanistan, ispanya´dan da gelenler olur.
    10 senesini doldurmus olan türklere 10000 mark karsiliginda gitmeleri teklif edilir. Cünkü Almanya artik yavas yavas kendi ayaklari üstünde durmaya baslamistir.
    Teknolojide bi hayli ileriye tasimaya baslar kendisini. Türk iscilerin bir cogu bu teklifi kabul eder ve geri döner, digerleri ise ailelerini getirir ve yasamlarini burada sürdürmeye devam ederler.
    Almanca´yi hizli ögrenenlere hemen meslek dersleri verilir, egitilirler. Ögrenememis olanlar ise normal calismaya devam ederler. 40 yil üzeri boyunca almanya´da yasayip almanca bilmeyenlere bile raslamak mümkündür.
    Memleketleri gözlerinde tütmeye baslar. Birikimlerini yine memleketlerine yaparlar. Hatta devlet kalkip özel görevli insanlar bile gönderir. Süleyman demirel zamani olusan kriz sebebiyle, türkiye neredeyse yok olmak üzeredir. Tek care kapitalist kisilere yönelip, devleti ayaklari üzerine dikmeleri icin yalvarmaktir. O da ne? Kapitaller kendileri batmis!
    Almanya´daki iscilerden rica edilir. Hepsi ellerini ceplerine atar ve hep beraber türkiye´ye döviz sokup, o dövizle bir yerlere ortak olmaya baslarlar. Kimisi soda fabrikasi, kimisi kumas fabrikasi, kimisi linyit isletmeleri gibi bir cok yere yatirimlarda bulunurlar. Ne yaziktir ki devlet aradan 8 sene sonra hepsinin üzerine yatar, yurttaslarin yatirmis olduklari paralarini bile geri vermez.
    Bütün birikimlerini, hayallerini türkiye´ye gömmüs olan isciler ise bikmadan ya kendi islerini yapabilmek icin, yada hayatlarini tekrar düzene sokabilmek icin dövizlerini hala türkiye´ye tasimaya devam ederler. Kimisi ev yapar, kimisi sirket kurar, kimisi köy arazisini büyütüp ciftcilige devam eder, kimisi de birikimini bankaya yatirip faiziyle gecimini saglar.
    Gözlerinde tüten akrabalari, analari babalarini ziyaret etmek icin binlerce kilometre yolu geride birakirlar. Yanlarinda getirmis olduklari cikolatalarin findiklari tamamen türk ürünüdür, kumaslar ise yine ayni sekilde hatta kimisinin ortak olmus olduklari fabriklarda üretilmistir. Bir nevi olsun cevresindekileri sevindirmek icin bunlari o kadar yolu teperek getirirler. Hic birsey getirmemis olurlarsa da bu sefer laf edilecek, rencide olacaklardir. O kadar seyi getirip götürmelerine ragmen hala rencide olacaklarini bilselerdi, hic gitmezlerdi bile.
    Örnek olarak; vhs videolar türkiye piyasasina almanya piyasasindan yaklasik 10 sene sonra düsmüstür. Simdiki zamanda dünyada ne cikarsa o anda türkiye´de de vardir. Buda o seneleri yasamis olan kisilerin hala o senedeki gibi düsünmelerinden ileri gelir. Aslinda o kadar hediyeyi bosu bosuna götürüp kendilerine iskence cektirdiklerin farkina bundan 15 sene önce varmalilardi.

    Ikinci kusak; kendisini babalari gibi ezdirmemek icin okullarina gittiler. Babalari ise onlari babalarindan nasil gördüyse o sekilde yetistirmeye devam etti. Bu da almanlar icin uyumsuzluk olarak belirmeye basladi. Cünkü dinleri müslümanlik, kültürleri ise bildigimiz türk kültürüydü. Almanlar ise hristiyan ama kültürleri türk kültürlerinden daha farkliydi. Ikinci neslin kendilerini gelistirmeleri, kendilerini daha da ileriye tasimalari, daha fazla kazanmalari bazi almanlar tarafindan cekememezlige kardi. Bir cok aile katledildi. Birikimleri sömrülmeye baslandi. Ikinci nesil bir sekilde bu alisagelmemis durumdan kendisini kurtardi.

    Ücüncü nesil; alman okullarinda yapilan degisiklikler, arkadas cevresinde olusan yabanciliklar, ilerleyen teknoloji ve aile. bütün bunlarin etkisiyle kendileri tamamen degisik psikoloji altinda yetismeye basladilar. Buna ragmen uyuma ayak uydurmak icin ellerinden gelenleri yaptilar. Bir cogu yüksek mevkilerde yönetici bir kismi babalarinin veya dedelerinin sayesinde kendi isinin sahibi oldu. Her nesilde oldugu gibi de kendi bacagindan asilanlar da oldu.

    Dördüncü nesil; asil uyuma ayak uyduramama, kimliklerini kaybetme gibi sorunlarin yasandigi nesildir. Artik ne olduklarini kendileri de bilememektedirler. Aile ailesinden gördügü gibi yetistirmeye calisir, okulda, arkadaslarindan gördükleri de ailelerinden gördügünün tam tersidir. Kendi düsüncelerini yoklarlar. Hangisinin tam olarak dogru oldugunu bilememektedirler. Arkadas cevreleri genelde almanlardan olusur. Aslinda sadece almanlar demek yanlistir. Cogu yabanci oldugu icin; ortak olan tek dili kullanmak zorunda olduklarindan almanca konusmaya mahkumdurlar. Bir dil bir ülkenin asil kültürünü sergiler. (bkz: edebiyat) Alman kültürünü türk kültürüyle yasamak ise tam bir iskencedir. Bunu yasamayan asla bilemez.

    Besinci nesil; gecmis nesillere oranla kendisine daha iyi ceki düzen vermeye baslar. "Türk kültürü mü? Alman kültürü mü? Bunlardan banane! Benim icin, o an hangisi uygunsa o kültürü yasarim." der ve öyle yasar. Ayrica atalarinin yapmis oldugu hatalardan da uzak durarlar.

    Ilk gelenler evlerini türkiye´de yapmalarina ragmen gidip iclerinde adam akilli oturamazlar bile. Bunu gören diger nesiller ise, artik evlerini barklarini yasadiklari ülkeye yapmaya baslamislardir. Artik türkiye onlar icin sadece bir tatil ülkesidir. Sirf varsa; akraba ve tanidiklari ziyaret icin gidilir. Tabiki arkalarindan artik konusuldugunun farkina varanlar icin türkiye ölmüstür. Adimlarini bile atmazlar, tatil icin bir cogunun yaptigi gibi tanimadiklari diger ülkelere giderler. Bu da bu sekilde devam ederse türkiye´nin kültür, turizm, bilim, ekonomik kayiplarindan birisi olacaktir.

    Hic kolay olmayan bir hayat sürdükleri de yukari da anlattigim gibi apacik ortadir. Is yerlerinde disiplin, agir isler, en kötü isler, belki de su anda bile kimsenin yapmak istemiyecegi isleri yapip, kendilerini ileriye tasimislardir.
    1 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük