"tüm resimleri bir albümde toplayalım" dedi kardeşim elinde bir torba dolusu çocukluk resimlerimizi getirirken. bir hevesle ayırdık her birini. ilkokul resimleri, lise mezuniyeti, kep töreni, düğün fotoğrafları....
yerde bağdaş kurmuş otururken karşılıklı, elimize geçen her fotoğrafı da gösteriyorduk birbirimize. dalıp gidiyorduk sonra. kıkır kıkır gülüyorduk 80 lerdeki hallerimize. özenle yerleştiriyorduk her birini yeni aldığımız albüme.
-bu kutu da neyin nesi?-
"daha önce görmüş müydün bunu"? diye sordu kardeşim. cevap vermeden açtım kutuyu. yüzlerce siyah beyaz fotoğraf saçıldı yere. önce donduk kaldık, sonra unuttuk hazırladığımız albümü ve diğer resimleri, neşemiz kaçtı, sustuk kaldık.
annemin resimleri... öyle güzelmiş ki... hoş annesinin gençlik resimlerini görüp beğenmeyen yoktur herhal, benimki de laf.
bir özlemle baktık hepsine. sanırım lisedeyken çektirdiği onlarca fotoğraf... gözlerinin içi gülüyor... ve yakından çekilmiş bir dolu fotoğraf. öyle genç öyle hayat dolu... nasıl olmuştu da bugüne dek görmemiştik bu resimleri?
"şu resme bak" dedi, şaşkınlıkla. "aynı sen"...
aynı ben.
...
hüzünlendik.
"ne yapalım bunları?" diye sordu. topladık hepsini bi çırpıda. sanki bulmamamız gereken bir şeyi bulmuşuz da yakalanmamak ister gibi. koymadık aile albümüne, mukavva kutuya koyup kapattık yırtılmış kapağı.
odadan çıkarken "ne güzelmiş di mi?" dedi. koltukaltında mukavva kutu.
...
hiçbir zaman bir albüm hazırlamadık ona dair. şimdi ne vakit bir mukavva kutu görsek anımsıyoruz o resimleri. ne vakit özlesek açıyoruz yırtılmış kapağı...
eski püskü bir mukavva kutu içinde resimleri. onun anıları saklı, bizim ise özlemimiz içerisinde.