şöyle ki, bu sistemdeki oligarşik totaliter yapı, finansal anlamda güçlenen aile ya da birey istemez. çünkü bir aile ya da bireyin finansal anlamda güçlenmesi demek, hem sistem içinde kontrol edilmesi zor olan birimler oluşması, hem de bu birimlerin tüketiminin yeterli olmaması demektir. ancak sistem, temel mantığı gereği her daim tüketime ihtiyaç duyar. bunu sağlayabilmek için de, bilhassa basın yayın organlarını kullanarak, kitleler üzerinde çeşitli yöntemler uygular.
sistem içindeki idari yapılanmanın bir parçası olan "sınıf üstünlüğü" hemen hemen her bireyde sınıf edinme arzusu oluşturur. "üst sınıf" edinmenin de üniversite mezuniyeti ile mümkün olduğu düşündürülür ve kitleler üniversitelere yönlendirilirler. bu durum hem kitlenin "sınıf edinme arzusu"nu paklar, hem finansal anlamda zayıflamasını sağlar, hem de gerekli tüketimi dengeler.
ancak kitlede sınıf edinme arzusu oluşmuyor ise, bireyi üniversiteye yönlendirmenin farklı yollarına başvurulur. bu dönemlerde sinema ve tv'de üniversitenin ihtişamını, onurunu, gururunu ve güzel kızlarla dolu sevişgen mekanı olduğunu anlatan filmler oynatılmaya başlanır. basın yayın organlarıyla kitlenin bilinç altına yerleştirilen bu tip imgeler bireyin üniversiteye gitmeyi arzulamasını sağlar. lafın kısası, üniversiteler hakkında edinilen genel kanı, sistem tarafından kurnazca empoze edilerek oluşturulur.