"ilk bektaşi tekkeleri bir iş kolu, köy enstitüsü gibidir. Herkes bir iş görür orada. Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun taşıma işini vermişler. Kırk yıl sırtında odun taşımız Yunus tekkesinin ocağına . Hem ahlaya puflaya değil. Özene bezene. Her getirdiği odun dümdüzmüş. Neden diye soran birine: Bu tekkeye odunun bile eğrisi giremez demiş Yunus..."
"Uzun süre tekkeye hizmet etmiş sonunda bıkmış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye raslamış, yoldaş olmuş onlarla. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir insan adına Tanrıya dua ediyor ve hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus'a geldiği akşam o da dua etmiş. Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yalvarıyorum sana, utandırma beni. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini soruyorlar Yunus'a. O da siz söyleyin önce diyor. Erenler Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına, diyorlar. Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye dönüyor ve anabacıya, şeyhin karısına sığınıyor. Anabacı diyor ki Yunus'a: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar. Yunus derim ben de, Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak. Ama Bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni. O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de ona. Yunus anabacının dediğini yapmış, kapının eşiğine yatmış ertesi sabah. Taptuk kim bu adam ? diye sorunca, Yunus diyor anabacı. Bizim Yunus mu? diyor Taptuk. Yunus ağlamış olmalı o zaman sevincinden."
Bir masal ki insan arasındaki bağlılığı, ayrılıp kavuşmanın tadını bu kadar güzel anlatabilir. Yalnız Yunus'şa Taptuk arasında değil, bütün Anadolu'nun tekkelerinde kimi zaman iyiden, kimi zaman kötüden yana giden insan yürekleri arasındaki bağlılığı görüyoruz bu masalda. Gözleri görmez olmuş bir insanın, en güvendiği dostun, kendisini bırakıp gitmiş olduğu bir insanın bri sabah Bizim Yunus mu? derken duyabileceği ve bağışlanmaya can atan bir suçluya duyurabileceği sevinci düşünün. insanlık dediğimiz işte bu bizim sözünün içindedir. Bir ülküye canlarını koyanların hepsinin yaşadıkları bir insanlık dramıdır bu: inancımızı paylaşmaz olsun bir dostun yeniden yanımıza dönmesi ve dönen dostun kapıdışarı edilmemesinden duyduğu sevinç. Bugün bile dünyamızın her yerinde, her partisinde yaşanıyor olmalı bu dram.
Yunus insanın ağzına böyle her an, her gün ve her yerde yaşayabileceği sözler vermiştir. insanlığın bütün sözlerini söylemiştir gibime geliyor, canım türkçesiyle.
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize
Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise
---
Gitti beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
içtiği kan olusar
Kerameti var diyen
Halka salusluk satan
Kendin müslüman etse
Var ise kerameti.
Haram ile hamir tuttu dünyayı
Fesat işler gören hürmetli oldu
Çalış, kazan, ye, yedir,
Bir gönül ele getir
Yüz kabeden yeğrektir
Bir gönül ziyareti"