fatma karabıyık barbarosoğlu

entry21 galeri
    8.
  1. kutlu doğum haftası kutlamalarıyla ilgili harika bir eleştiri yazısı yazmış. okumak, okutmak gerek;

    --- alıntı ---

    Kutlu Doğum haftaları/ Rüzgar ve mümin

    Küçük kız "Peygamber Efendimiz'in doğum günü için bir resim yaptım" dedi. Peygamber Efendimiz.

    Resim.

    Doğum günü.

    iki kadın birbirine baktı. "Kutlu Doğum haftalarının armağanı" dedi kızın annesi.

    Misafir başını salladı: "Bilmiyorum ki ne kadar doğru? Kutlu Doğum haftaları Mevlit kandillerinin önüne geçiyor. Kandillerde ibadet edilirdi. Kutlu Doğum haftaları, gösteri kültürünün parçası haline geliyor. Kutlu Doğum programı çok eğlenceli geçti dedi bir komşum. Eğlence!!! Sanki her geçen gün... Neyse... Belki kabahat bende. Olan biteni, ne aklım alıyor ne kalbim"

    Kızın annesi sustu.Bir şey söyleyecekken sustu.

    "Ne kadar zor zamanlardayız" dedi küçük kızın odasına gittiğini fark edince.

    "Öyle!" dedi misafir olan. "Çok değil 20 -25 yıl önce Kandil'i bile bidat deyip kutlamıyorduk."

    "Yok" dedi ev sahibi. "Ben hep kutladım. Kandilleri hiç bidat kabul etmedim."

    "Lokma döküp dağıttım da demeyeceksin herhalde."

    "Hayır yanılıyorsun. Lokma döküp dağıttığım çok oldu."

    "Tuhaf gelmiyor mu sana?"

    "Niye tuhaf gelsin ki! Geleneğimizde kuru kuru tebrikleşme yok. Daima veren el olmak özendiriliyor."

    "Haklısın" dedi misafir. "Hatta geçen gün kardeşimle konuşurken bu veren el olmanın boyutlarının Anadolu düğünlerinde nerelere vardığını hatırladık."

    "Ne gibi?"

    "Yıllar önce istanbul'a gelince bizimkiler çok şaşırıyor. istanbul'da düğün sahibine hediye götürülüyor. Halbuki bizim oralarda düğün sahibi hısım ve akrabalarına davetiye niyetine hediye gönderir."

    "Biliyorum. Bizde de öyle. Ama bu durum düğün sahibi için çok külfetli. Bir de verilen hediyeyi kimse beğenmez. Onunki daha iyi muhabbeti girer devreye. Medeniyetin dili en çok almak ve vermekte düğümleniyor değil mi? Tüketim ekonomisi insanları hep almaya özendiriyor.Promosyonlar, hediye çekleri."

    "..."

    "Hiç unutmuyorum, rahmetli dedem bankaya para yatırmıştı. Sıkı sıkı tembih etmiş aman faizini benim ana parama karıştırmayın diye. Banka kendisine bir kumbara vermiş. O kumbarayı elinde ateş topu gibi gezdirmiş, ne yapacağını bilememişti. Bu bana paramın faizi olarak mı verildi diye."

    içerden bir ses geldi. Doğum günü şarkısı. iki kadın dikkat kesildi.

    Küçük kızın "iyi ki doğdun Peygamberim" cümlesi dağları dereleri toplayıp getirdi odanın içine. Bir müddet birbirlerinin yüzüne bakmadılar. Hayır söyleyelim hayır bulalım tesellisine mi sığınmıştı ikisi birden.

    Neden sonra ev sahibi bir mektup çıkarttı. Ortak dostlarının mektubunu.

    Latif ve zarif.

    Zarif ve duyarlı.

    Duyarlı ve âşık arkadaşlarının mektubunu.

    Ev sahibi; mektubu, sahibinin sesini taklit ederek okudu. Kalbin yarasına şifa niyetine :

    "Bu gün neredeyse gün boyunca Efendimiz (sav)'in bir sözünü tekrarladı durdu zihnim ve kalbim; "Mü'min'in misali yeşil ekin demeti gibidir; rüzgâr onu eğiltir, kimi kere yere yıkar, kimi kere doğrultur. Eceli gelinceye kadar böyle devam eder..." Bu mübarek sözü bana hatırlatan kelime ise "rüzgâr" oldu. O bahsedilen rüzgâr... içimde hep hüzün var."

    "Niye okudun?" dedi misafir gözyaşlarını silerken.

    "Bilmem" dedi ev sahibi. "Kapıldığımız bir rüzgar var. Bir o tarafa bir bu tarafa. Durduğumuz yerde kalsak kar sayacağımız günlere mi geldik?! Efendimiz "iki günü birbirine denk olan bizden değildir" buyuruyor ya. Ne bileyim sanki hepimiz iki günü birbirine denk olmayı sadece mal mülk biriktirmek zannediyoruz. Dündeki kendini geçebilen var mı? Sabrıma sabır, şükrüme şükür kattım diyebilen var mı? Geçmiş ibadetlerimi düşünüyorum da ne kadar aşksızmış diyebilen var mı?"

    "Yani dünden daha iyi bir yerde miyiz?"

    --- alıntı ---
    http://yenisafak.com.tr/Y...&y=FatmaKBarbarosoglu
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük