tanrı nedir sorusuna,hiçliktir,yokluktur diye cevap bulmuş insanın tanrıyı öldürmesi sıradandır.tanrı kainatın kendisidir diyen insanın bu bütünlemeci yanıttan imal edeceği kılıç biraz savrulur ama nihayetinde götünü keser.mevzu,tanrıyı öldürme davası ölçüsünde tanrıyı gözünde büyütme problemiyse izah kısmı kasıntılı geçebilir fakat ölü doğmuş bir tanrı inancının sahibi olan insanın giriftar olacağı sezeryan,oldukça küçük bir operasyondur.var olan bir şeyi yok etmek,yani beyinde belirli bir zamana kadar varlık göstermiş bir tanrı bilgisini geri dönüşüm kutusuna göndermek,ekmeğin çıtır kısmının damakta oluşturduğu çizik görevi görebilir.başlarken lezzet veren bu iptal çabası başarıya doğru gidebilir ama kalıntısı nüksedince, sadece ağır yaralarla kurtulmuş bir tanrı profili bir gün intikam almak için peşine düşebilir süikastçinin..bu sebeple tanrıyı öldüren insan, farklı bir anlam evreninden kazandıracağı değerlerle,hayatını daha anlamlı kılabilmesi açısından,sonrası olmayan bir dünya tasavvurunun insan isteklerine karşı nakıs ve mahcup kalması,bu dünyanın zamansal ve zevksel yetersizliği sebebiyle ölümü tanrılaştıran insan olacaktır.ölümden tanrı gibi korkmakla ,tanrıdan ölüm gibi korkmak arasında sadece şekilsel fark yoktur oysa.
tanrıyı arz talep düzeyinde tanımlayıp,ihtiyaca binaen üretilmiş tek numune olarak değerlendirmek de normaldir.nitekim soda şişesini tuttuğun gibi tutabildiğin bir şey olmama lüksü var.ama bu lüks kendisine verilebilecek ayarlara gerekçe kabul edilebileceği gibi ben tanrımdan memnunum ve onu böyle seviyorum diyebilen bir inanan tarafından da sahiplenilmesine gerekçe olabilir.zira gökyüzünde belirip(neden gökyüzünü tercih ettiğimi mistisizmle açıklayabilirim ancak) uleeyyn hepinizin allahı benim, şimdi başlayın namaz kılmaya diyen bir tanrının tanrılık değeri zorundalık kavramı üzerinden hesaplanır ve inananının inanma ölçüsü de yusuf-yusuf bağıntısıyla ele alınır.inanmanın, tam olarak bu yüzden, tanrıya karşı geliştirilen disiplinlerde ismi iman ile yer değişen bir işsel duruş olmaktadır.
bunlardan öte tanrıyı öldüren insan hakikaten asil duyguların insanıdır.bir inanan olarak zihinsel dini katmanları dezenfekte etmiş insanlara her zaman saygı duymuş ve takdir etmişimdir.çünkü ölü olan bir tanrı, istek ve temenni perspektifiyle konumlandırılabilecek uydu vazifesini kaybetmiştir ve tanrıyı öldüren insanın hayatla ilgili duruşu soğuk bir realizm üzerine bina edilmek zorunda kalmıştır.öyle ki,sınavdan başarılı bir not almayı temenni etme lüksü yoktur;zira temenniye ayna olacak uydusu yörüngeden kaymıştır.arkadaşına da dileyeceği başarının aslında bir dileme olmadığını bilmek zorundadır.çünkü dileme, kendinden büyük ve her işi becerebilecek bir varlığın gücüne izafe edilebilecek teslimiyete endeksli acziyet dilekçesidir.böyle bir varlığı kısa bir süre önce öldürebilmiş bir insanın dilekleri,temennileri,üzülerek söylüyorum ama kendi zihninde projelendirdiği ölüm planına ihanet etmesi demektir.tanrısını öldüren insana, hayatı boyunca, içine sığmakta zorlanacağı rasyonalist tavrın önkoşulu olan dünyevi realistliği noktasında başarılar diliyor,tanrısı canlanırsa eğer,ölümsüz olduğunu biliyordum diyerek blöf yapmasını tavsiye ediyorum.