ortaköy mekanlarından concon insan manzaraları

entry2 galeri
    1.
  1. (bkz: concon kız çeşitlemeleri/#5443276)'ın devamı olarak;

    "anjelique'e gidelim" dedi biri, öbürü "reina güzel oluyor" diye karşı çıktı, bir diğeri "sortie"'de ısrar etti. locca'da arkadaşlar vardı, crystal güzel çalıyordu. ortaköy'e gitmekte olan 2009 model beyaz bmw'nin içindeki 4 concon kız'ın tek derdi, hayatla ilgili tek sıkıntıları buydu. ortamda figüran olarak bulunan ben ise, araçta yol boyunca içilen biralar sebebiyle sadece tuvalete gitmek istiyordum, acaba saydıkları mekanlardan en temiz tuvalete sahip olanı hangisiydi.

    supper'ın yanına park edildi araba sonunda, crystal'e buyur edildik önce, içerisi boştu, kapıda ki görevli bizim için henüz erken dedi, saat ikiydi. çıktık oradan supper'a geçtik, içerisi yıkılıyordu, lakin yaş ortalaması küçüktü, oradan da çıktık, kızlar çok hüzünlüydü, gönüllerine göre mekan bulamıyorlardı, ben ise supper'da işemiş, rahatlamıştım. artık her yer bana güzeldi.

    tekrar arabaya bindik, ve tüm conconluğumuzla yürüme mesafesinde olan locca'ya doğru yola çıktık. yolda, sortie'nin önünden geçtik, kapıda toplanmış kalabalık kasap vitrini gibiydi. dötler ortadaydı, lakin henüz karanfiller sokulmamıştı. et severdim aslında ama kaliteli olanını, hani şöyle şarapla içilen az pişmiş olanını, ama buradaki etler, içine ne katıldığı belli olmayan ucuz salamlar gibiydi. vejeteryen olmaya karar verdim. park ettik.

    locca, "lokka" diye okunuyordu. italyanca'da "k" harfi yoktu, iki "c"'yi yan yana yazdılar mı "kk" diye okurlardı, oysa bize atam "k" harfini vermişti, fakat mekan sahipleri harf devrimi ile pek ilgili değildi. düzenlerini kurmuş, mutlu mutlu yaşıyorlardı, ya da öyle sanıyorlardı.

    içeri 4 manken görünümlü concon kızla girdiğimden, birden ağır abi sıfatına bürünmüştüm. kapıda sıkı bir kontrolden geçirdiler beni önce, sanıyorum silah aradılar üstümde, arka cebimde katlanmış uykusuz dergisi vardı, ona anlam veremediler. kapıyı geçip merdivenleri çıktığımızda, beni yine ağır abi sanan 2 adet takım elbiseli garson, "abi locanıza geçmek ister misiniz?" dedi. oraya daha önce gelmemiştim, bunu onlarda biliyordu, fakat yanımdaki kızlara hava atmak istediğimi düşünüyor, ve uygun olmayan bir meblağ karşılığında bu konuda yardımcı olmaya çalışıyordu. aslında modern pezevenklerdi onlar, parayla saygınlık satıyor, bu saygınlık concon kızları çekiyor, kızlar sizi mutlu ediyordu. "hayır, teşekkür ederim" dedim. gözden kayboldular.

    bir yer bulup yerleştikten sonra ortamı izlemeye başladım. dört beş erkeğin birlikte yaşadığı öğrenci evleri bile bu ortam kadar taşşak kokamazdı. tüm erkekler kendilerini ispat çabasındaydı. hepsi taşşaklarını çıkarmış, birbirlerine doğru savuruyordu, acaba hangisinin ki daha büyüktü. hangi masa, hangi loca daha sükseliydi, kimin gömleği daha beyaz, kimin düğmeleri daha çok açık bunun savaşındaydılar. kadınlığı et göstermek sanan, ve bunu artık estetiğin dışına çıkarak yapan hepsi birbirine benzeyen conkızları etkilemenin tek yolu buydu galiba. "ne kadar ekmek, o kadar köfte" mekanından boğaz gözüküyordu, gökyüzünde yıldızlar parlıyordu, ama fondotenli surat görme derdinde olan abiler, ve kirli sakal fetişi ablalar bunun farkında değillerdi.

    dj kisvesine bürünmüş bakkal'ın bir ara serdar ortaç ve ajda pekkan mikslerinden sıkılıp gerçek elektronik müzik çalmaya çalışıp batırdığı bir 10 dakika, mekanda servis edilen tek içki olan dandik votka ve red bull karışımının da etkisiyle keyiflendim. yanımda ki conkızlara "hoppa hoppa" bile dedim, ki "hoppa hoppa" diyen experimental hiç hoş bir şey değildi.

    bu kadar çok sayıda kendini ispat çabasında olan erkeğin olduğu, testesteron kokan, taşşak büyüklüğü ölçme mekanında, tabi ki gecenin sonunda kavga çıktı. kavga çıkınca, biz de dışarı çıktık, vale'nin arabayı getirmesini beklerken, silahlar çekildi, inşaat odunları insanların sırtlarında kırıldı. kan zaten kasap ile bu tarz mekanlar arasında ki tek farktı, sonunda o da kapandı.

    conkızlarla arabaya binip uzaklaştık oradan, sortie'nin önünde de kavga vardı, supper'ın önünde de. hayat kavgası nedir bilmeyen bu insanların, birbirlerini yemelerine gülümsedim. boğaz köprüsünün pavyon ışıkları maviden, mora döndüğünde, ilk defa bir ortamda iğreti durduğuma sevindim.
    17 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük