dinsizliğin kökeni tanrının ölümü çağrıştırması değildir. hatta tam aksine dinsizlik insanı kendine vaat edilmiş bir cennet fikrinden kopardığı ölçüde onu ölüme karşı daha "savunmasız" kılar. ölümden sonra bilinmezlik diyarında sığınılacak cennet ya da cehennem gibi bir liman yoktur ateistler için. yani "ateistler tanrı fikri kendilerine ölümü hatırlatıyor diye tanrıya alerjiktir" demek konuyu tam ters istikametten yorumlamaktır.
dinsizliğin kökeni kabul edilmese de insanın eli ve onu kullanma yeteneği ile doğrudan ilintilidir. insanın yaratıcı iradesi ile dinsizlik arasında bir bağ olmadığını söylemek hayalcilik olur. ama buna rağmen insanlar dindar olabilir, ama bu din bireyselleşmiş modern bir dindir. islam için de hıristiyanlık için de bu böyledir.
inançlı bir insan bilim yapabilir ama bunu meşrulaştırmak için ister istemez din paradigmasının sınırlarını zorlamak durumunda kalacaktır. ama insanın zihinsel yaratıcılığı öyle bir noktadadır ki, o paradigmanın sınırlarını genişletecek aparatları da gene zihninde üreten onun ta kendisidir.
bu arada bilimsel algılayışın da teolojik yanları vardır ister istemez. henüz çözülmemiş her sorun, ilişkisi hakkında fikrimiz olmayan her etmen, dinsel alan için iştah açıcıdır. bilinmezlik dini iştahı da, bilimsel iştahı da artırır aslında. ikisinin de bilinmezlikten beslenmesi ironiktir.
dine baktığımızda da odağında bilinmeyeni bilinir kılma, hayatı amaçlandırma gayreti görürüz. ama bunu insan iradesinin dışına çıkarak yapar, bilinmezlikle insanı barıştırır, çoğu bilinmeyeni de bu dünyanın dışına referansla "açıklar."