ilkbaharın neşesiyle doğduğunda ve sonbahara uyandığında. Ve güneşi bir daha eskisi gibi seyredemeyeceğin bir sonbaharda.
Mutluydum, verebileceğim her şeyi doğaya verebilmiştim. Geçmişimde kalan kırıntıları ve geleceğime dair anlarımı. Ve o bana zülmetmemişti. Beni ben gibi, içimdeki kendi gibi kabul etmişti; sarmıştı, sıcacık ve hissederek. Yokluğunu düşünmeden, sanki ben ondan gelmiyormuşum gibi; beni yeni bulmuş gibi.
Çocuk zamanlarımın umursamaz gülümsemesi ve saygısızlığıydı. Büyümeye başlamıştım. Beni ürküten acı bir güzellikle, hak etmemiştim. Sarfettiğim çabayı ona verememiştim, haklıydı. Bütün neşem ona doğru değildi; sevgim kalbimde değil, fikrimdeydi. Sevememiştim yeterince.
Anneydi o. Hiçbir kadının beni sevemeyeceği kadar ince, bir o kadar güçlü ve fedakar, cefakar...vs.
Aslında ben hep ona yazmalıymışım. Ne kadar hep ayrı olacaksak da ona onu göstermek mutlu olmak demekmiş. Geçmiş, gelecekmiş ve olmuş.