plastik rüyalara dalmı$ken, sessiz harfleri cebimden tek tek çıkartırken, birisini gördüm. ufukta. bir çocuktu. sessizce ağlıyor, gözleri tüm durumu özetliyordu. kilisedeki papaz, camiideki imam, havradaki haham sustu, öyle kaldılar bir süre. mardin de sustu. susturulmu$tu belki de. ben, izmir'den binlerce uzakta bir yerde: erzurum'da, soğuk, ova, rüzgar. çocuksa gökyüzüne yay çiziyordu onca gücüyle: turuncu, ye$il ve biraz da mavi..
ruhum bedenimden çıkmı$, gökyüzünde kıvrımlar olu$turuyordu. ikindi sonrası, bir insan tanıdım: hoş ve kalbi kadar temiz bir insan. mardin'e kampanyaları varmı$. uzaktı. eksenlerimiz birdi, hepimizin. kilit bir soru vardı: ne yapabilirim ?
buraları yazları da serin olur, güzel memleket erzurum. yağmurlu bir öğleden sonrasıydı. hafta sonuydu. onca tela$ın içinde sevinerek kargoya gidebildim. ıslanıyordum. sorun değildi. olsun ve istediğim yerdeyim: kargo.
"kusura bakmayın, üstüm biraz ıslak, yağmura yakalandım da" - "ahh, sorun değil" "bunlar mardin'e, hanımefendi, burası da adres." - "evet, çok güzel"...
sadece bir tebessüm ettim. yine yağmur yağıyordu. durağa yeti$meliydim ama acele etmedim. izmir'de nereden bulacaktım böyle bir yağmuru, zaten ağır ağır yağıyordu, bir keman virtüyözünün kemanına naifçe dokunu$ları gibi..
sisli bir sabah, telefonuma gelen mesajla uyandım. kargo varmı$tı tam adrese. kahvaltı edemedim. öyle bir durdum. sessizce duvardaki tabloya bakıyordum, güldüm sonra çıktım dı$arı..
ve bir insan, yüce gönüllü, demet eren. ruhu, bedenine sığmıyor, duygularını bana anlatıyordu. kitapları tanımıştı. ince bir tebessüm kondurmu$. öğrencileri sevinç kaplamıştı. mardin, mardin, mardin...
ve onca yitik çocuğa, ellerine fırça alıp gökyüzünü boyayan mimar öğretmenlere, bu kampanyaya gönül veren, katılan yüce gönüllü insanların o sıcacık kalplerine selam ederim...