egemen güçler, denetledikleri, ya da en azından kendi yararlarına işleyen ekonomik alanda siyasi iktidarın rolünü en azda tutmayı isterken; halk tersine, iktisadi yasaların etkilerini ve doğurdukları eşitsizlikleri düzeltecek bir güç olarak bakmaya başlar devlete. devletin bu rolü de, birinci dünya savaşı, özellikle de ikinci dünya savaşı'ndan sonra çıkarılan anayasalarda ete-kemiğe bürünür. bireye, devlet karşısında bir özerklik sağlayan geleneksel hak ve özgürlüklerin yanı sıra, yeni anayasalar yepyeni haklar tanırlar: eğitim hakkı, hastalık ve sakatlıklara karşı sosyal sigorta hakları, konut ve çalışma hakkıdır bunlar.
yeni liberalizmin "daha az devlet" derken göremedikleri bir dizidir.
devleti, "gece bekçisi" ya da "sınırları koruyan" bir güç durumuna indirgeyip, toplumu, liberalizm adına "piyasa güçleri"ne, yani aslında tekelci kapitalizmin yağmacı güçlerine teslim etmek, köylünün -o pek bilinen- öyküsünde olduğu gibi taşları bağlayıp köpekleri salıvermek demek olmaz mı? kimi aymaz kişilerin "piyasa demokrasisi" dedikleri alanda at oynatacak olanlar kimlerdir?
kapitalizmin, yani paranın küresel hareketlenişine karşı, yine küresel bir örgütleniş gerekiyor. yerel ve ulusaldan başlayan ama onların darlığı içine hapsolmayan böylesi bir örgütleniş, "daha insanca bir dünya"nın kuruluşuna götürecek olan yolun taşlarını döşeyebilir.