az önce hayatımın en heyecanlı maçlarını bana yaşatmış oyundur. anlatalım hemen.
efendim malumunuz ben bu oyunu bilmemkaç aydır ps2'de oynamaktaydım. ancak arkadaşlarıma gittiğimde falan bir şekilde ps3 oynama fırsatım oluyordu. sonunda bu kadar aydan ve biten finallerden sonra pes ettim, gittim oyunun pc versiyonunu yükleyiverdim. aldım bir de güzel bir gamepad, takır takır oynamaya başladım.
neyse biz hikayemize dönelim. oyunu kurunca şöyle şekilli bir şampiyonlar ligi atasım geldi. malum 7 senedir ps2de oynamanın verdiği o gaz, gurur ve heyecanla otomatikman top player zorluk seviyesini seçtim. ilk defa bilgisayara karşı oynayacağımdan hem oyunun en iyi takımı olmayan, hem de dandik olmayan bir takım olan chelsea'yi seçtim ve hiç zorlanmadan şampiyonluğa ulaştım(grup maçlarında deplasmanda iki kez yenildim ama olsun o kadar). hatta finalde manchester çıktı da 4 köşe yaptım onları.
neyse biz hikayemize dönelim.* bu kazandığım şampiyonluğun hikayesini arkadaşa anlatırken adam bana "lan kaç senelik oyuncusun utan utan chelsea'yle şampiyon olmuşun bi de bana ayar veriyosun, git zenit'le şampiyon ol da göreyim seni kaç zamandır deniyorum beceremedim" mealinde bir konuşma yapınca ben de gaza geldim "tamam başlıyorum hemen" dedim kendisine. iyi ki de demişim.
kolay bir gruba düştüm açıkçası, arsenal-twente-dinamo kiev üçlüsünü görünce derin bir oh çektim. tamam dedim, eleriz bunları. çıktım da zaten, yalnız işin enteresan tarafı arsenal'i içeride dışarıda 3-0 mağlup edip twente ile iki maçta da 0-0 berabere kalmış olmam. ayrıca ilk 5 maçta hiç gol yemeyip 7 gol atmışken son maçta dinamo kiev'den tam üç gol yemem de ayrı bir gariplikti(4-3 kazandım). gruptan lider çıktığım için(merak edenler için ekleyeyim, ikinci çıkan takım tabii ki twente idi) en azından ikinci turda kolay bir rakip gelmesini bekliyordum, derken ne göreyim! real madrid çıktı karşıma. hah dedim şimdi dağıldık. ilk maç rusya'da oynandı. hava soğuk, zemin karlıydı. ilk 40 dakika topu real madridin yarı alanında tutsam da bir türlü pozisyona giremiyordum. tam küfürlerimi 120 desibel seviyesine yükseltmiştim ki, bir anda arshavin'in pasında boşa çıkan fatih tekke skoru 1-0'a getirdi. golden iki dakika sonra üç yuvarlak ile yaptığım ortada top kaptan raul'a çarpıp içeri girince 2-0 oluverdi. ilk yarının sonunda kızılderililerin totem danslarını yapmaya başlamıştım bilgisayarın etrafında. lakin dakika 85'te hala 2-0 olan skor, cannavaro'dan(!!!)[yine merak edenler için dipnot, ikisi de kornerden değildi.] yediğim iki aptal golle 2-2'ye geliverdi. son saniyede arshavin'le net bir pozisyon harcadım ve ispanya'ya yusufçuklar atarak gittim.
ispanya'daki maç tam bir şölendi. ilk yarı boyunca real inanılmaz oynadı. sağlı sollu ataklarla hem robben hem sergio ramos defansımı perişan ettiler resmen, ancak golü bulamadılar. ikinci yarının hemen başında müthiş bir kontratakta porgebnyak ile golü buldum, dakika 80'de de arshavin ile yaptığım l1+o ortasına fatih tekke kayarak müthiş bir şut çıkardı ve 2-0 oldu. kalan zamanda kendi sahamda pas yaptım, topu resmen uyuttum ve turu geçtim. zafer şarkıları ile çınlıyordu ev. canım votka çekmişti.
bu galibiyet üzerine artık çeyrek finalde atletico madrid-fiorentina ayarında bir takım beklerken barcelona çıktı! moralman çökmüştüm. bu kadro ile barcelona gibi bir takımı elememin imkanı yoktu. ilk maç nou camp'ta oynanacaktı. yağmurlu bir hava vardı barcelona'da. taraftarlar "yağmurlu bir günde görmüştüm seni, üstünde çubuklu formalar vardı" marşını söylemekteydi. bir an için duygulandım, ancak henry'nin başlama vuruşuyla kendime geldim. henüz ilk atakta messi bir sağa çekti bir sola derken tüm defansı maymun edip eto'oya "atamazsan maymunsun olm" dercesine bir pas çıkardı. eto'o da bu hakareti kabul etmeyeceğini attığı golle gösterdi. golden hemen iki dakika sonra benim angut kalecimin yaptığı hatayla bir gol daha yedim. çökmüştüm. gamepad'i kırmak istedim. sonra 60 tl olduğunu hatırlayıp vazgeçtim. son darbeyi henry koydu. ilk yarı biterken eto'onun 30 metreden gönderdiği füze direkte patladıktan sonra topu önünde bulan henry, saniyede 0.2cm hızla topa vurmasına karşın ağlarıma yolladı, tüm defansım izledi, ağlayasım geldi. ikinci yarı başlarken henüz önümde 135 dakika olduğunun farkındaydım. en azından 2 farklı bir yenilgiyle rusyaya dönemliydim. saldırmaya başladım. zorladıkça zorluyordum. beklediğim fırsat 75.dakikada geldi. tymoschuk'un arapasında hızlanan dominguez'i milito resmen biçti. hakem kırmızı kartını cebinde tuttu, ancak penaltı noktasını göstermeyi ihmal etmedi. topun başına gelen dominguez farkı 2'ye indiren golü attı. ancak o an dominguez'e övdüğüm övgüler geçici olacaktı..
dakika 89. barca nedense tüm hatlarıyla yüklenmişti. bir anda araya giren demisovla kontraya çıktım. bomboş pozisyondaki arshavin'e topu yolladım, o da müthiş bir üçgen pasla dominguez'i yakaladı. dominguez koştu, koştu, süper bir kare-x çalımıyla kaleciyi geçti. önünde bomboş bir kale vardı. ancak bu oyunun mal hatalarından birini unutmuştu. sağ ayaklı oyuncular sağ taraftan vurduklarında bazen top anlaşılmaz bir falso alıyor ve kaleye girmiyordu. dominguez işte bunu yaşadı. vurdu, top tam kaleye girecekken canı istemedi ve direğin yanından süzüldü, gitti. ben hayatımda etmediğim küfürleri ederken içeriden sesleri duyan kardeşim "abim delirdi mi yahu?" diye düşünmüş olacak ki arada beni kontrole geliyordu.
ikinci maça daha da ümitsiz çıktım. barca gibi bir takımı 2-0 veya 3 farkla yenemeyeceğimi biliyordum. ancak henüz 20. dakikada arshavinin saçmasapan şutuna pes 2009 da victor valdes engel olamayınca top ağlarla buluşuverdi. ulan dedim. bir şans, belki bir şans. çabaladım. canımı dişime taktım. üç topum direkten döndü sözlük! ama olmadı, olamadı. atamadım. biliyorum hepiniz burada destansı bir şekilde 90+58'de bir gol atıp atmıştır ....* da entry'nin sonuna saklıyordur diye düşünüyorsunuz, ama maalesef öyle olmadı. tüm hatlarımla yüklenirken 90. dakikada yaya toure'nin uzun mesafeli pasıyla kalecimi teke tek yakalayan messi, dalga geçercesine komik bir aşırtma vuruşla kalecim malafeev'i(adından belli değil mi zaten?!) mağlup etti ve beni eledi.
ama hayatımın en zevkli saatlerinden birini yaşadım be sözlük. sanki elenen benim gerçek hayatta tuttuğum takımdı. içimden tüm oyuncularıma(dominguez hariç, mal herif!) tek tek teşekkür ettim. "iyi mücadele ettiniz çocuklar!" dedim.
işte adamı bu hale sokuyor bu oyun, ne diyeyim ki daha.