öss 2009

entry439 galeri
    272.
  1. Biraz uzun olacak ama, hadi bakalım...
    Son deneme sınavında, yıl içinde yapabildiğim en iyi puanı yapmıştım. Ama öss'de bundan en az 10 puan daha yüksek yapmam gerektiğini biliyordum. Son sınavda türkçem 17 mat1'im 19'du. 2008'in Türkçe ve mat1 sorularına baktım, umutlandım.
    Dedim ya son denemem güzeldi. Ve ben de o son denemeden önce ne yaptıysam öss'den önce de onları yaptım, 13 haziran akşamından başlayarak.
    Son denemede giydiğim; siyah "kindar" tshirtümü uğurlu tshirtüm, yanlarında büyük cepleri olan pantolonumu da uğurlu pantolonum ilan etmiştim. Ama yine o gün giydiğim, üzerinde "sport" yazan bilek çorabımı uğurlu çorabım ilan etmek gibi bir düşüncem asla olmadı.
    Sınavdan bir gün önce - tıpkı denemeden önce de yaptığım gibi- alphaville'den big in japan ve mr. President'dan coco jamboo (ya da daha iyi bilinen adıyla ya ya ye coco jamboo ya ya ye) adlı şarkıları dinledim. Yatağıma uzandım, kulağımda bu şarkılar varken ve klimanın esintisi bacak kıllarımı yavaşça okşarken umut sarıkaya'nın bir yazısını okudum. Yani evde yapabileceğim en mutluluk verici şeyi yaptım.sonra biri 0.7 diğeri 0.9 olmak üzere iki adet ucumu, iki adet silgimi, üç adet uçlu kalemimi ve bir de "yumuşak uçlu kurşun kalem"imi portmantonun üzerine koydum. Rahattım. Ama yine de bir buçuğa kadar uyuyamadım. Annemle babam da uyuyamamıştı. Annem bana bir bardak süt getirdi. "soğuk değil de mi?" dedim . "yok yok, değil" cevabını alınca sütümü lıkır lıkır içtim. Bir iki dakika sonra bir esnedim, gözümü açtığımda sabah olmuştu. uyuyalı sadece beş buçuk saat olmasına rağmen, alarmsız kendiliğimden, 7'de uyandım. Fox'da her sabah çıkıp, kendisini seyircinin her dediğini yapmak zorunda hisseden adamın çaresizce, 10 dakikada bir "kolbastı" videosu yayınlamasını izlemek üzere televizyonu açtım. Ama o gün Pazar olduğu için program yoktu. Tam bir öss kahvaltısı yaptım. Sonra da kitaplığın üstüyle anabritannica'ların arasına koyduğum sınav giriş belgemi ve cüzdanımdaki tutmamış iddaa kuponlarımın arasından çıkardığım kimliğimi aldım. Portmantonun üzerinde duran kırtasiye gereçlerimi de alarak evden çıktım.
    Aşağıya indiğimde, bakkalın önünde elinde ağzına kadar dolu bir poşetle babam belirdi. Yanıma geldiğinde elindeki "çelikler gıda" yazılı poşetin içinde; iki küçük su, 2 paket(!) selpak, bir paket çubuk kraker ve küçük kırmızı bir kutuda da "Ülker Napoliten" olduğunu fark ettim.
    Neyse arabaya bindik. Babam bi cd koydu. "rüzgar" çalıyordu. Rüzgar çok sevdiğim de bir şarkıydı ama gerek temposu, gerekse sözleriyle kesinlikle sınav sabahı dinlenecek şarkılardan biri değildi. Hem de sınavla ilgili hislerime tercüman olan "beni bu dertten kurtar" kısmına rağmen.
    Sonunda okula gelmiştik. Sınav giriş belgemi arka koltuğa koymuştum. Annem ön kapıdan çıktı, ben de arka kapıdan. Babam ise arabayı parkedip gelecekti. Ve giriş belgemin olmadığını fark edip anneme sordum. Annem "yoo bende değil, arabaya bak." dedi. Babam arabadan inmeden yetiştim ve arka kapıyı açtım. Koltuğun üzerinde hiçbirşey yoktu. Sonra annem yolun ortasındaki bir kağıdı işaret etti bana. Koştum, baktım ve evet, oydu. Hemen onu yerden aldım ve hızlı adımlarla okula girdim. Giriş belgesinin üzerindeki hafif lastik izini salona girince fark edecek ve silgimle silecektim. Okul bahçesinde birkaç arkadaşımı gördüm. "komiklikler, şakalar" vesaire rahatladık. Sonra bizim dersanenin sahibini gördüm. Onun bizim için değil, sınavda sadece iki sıra önümde oturacak olan potansiyel alanya birincimizi rahatlatmak için geldiğini, adım gibi olmasa bile gayet iyi biliyordum. "çelikler gıda" yazılı poşetten bir şişe su ve olası bir burun akıntısına karşı -ki çok zaman kaybettirir.- bir paket de selpak aldım.
    Anons yapıldı, tek sıra olundu. Polis kontrolünden sonra öğrenciler içieriye alındı.
    Salona girdim ve 11 no'lu sırama oturdum.salondaki gözetmen (ya da yetkisi her neyse) klişelerle dolu bir konuşma yaptı. Biraz sıkıntıdan, biraz da ne olur ne olmaz tavrıyla tc kimlik no'mu doğru kodlayıp kodlamadığımı zilyon kez kontrol ettim. Sonra önüme bir kitapçık geldi. "A" kitapçığıydı. Saatin 9.30'u geçtiğini fark eden gözetmen biraz panik oldu ve sınavı başlattı. Sınava başladıktan 1 dakika sonra da başlangıç(!) zili çaldı. Mat1'i gayet kolay, fen1'i de gayet kolay sayılabilecek sınavda türkçe'de de uzun uzun paragraflar vardı ama sonuç olarak onlar da yapılabilecek sorulardı. ilk bölüm gayet güzel geçmişti benim için...
    Ama mat2'ye geçtiğimde açıkçası roller değişti.ilk 3 soruyu boş bıraktım. O ana kadar her şey güzel gidiyordu ama bundan sonra her şey tersine döndü. O anda sanki ben soru kitapçığına dönüşmüştüm, kitapçık da bana dönüşmüştü.sınav bana durumu anlayacağınız. Fen2 de pek farklı değildi. 8 dakika kala geçtiğim sosyalden de 15 soru işaretleyebildim. Herkesin zor dediği felsefe sorularına hiç bakamadım bile.
    Ve o an geldi... sınavı erken başlatan gözetmen zilin çalmasına 2 dakika kala "çocuklar kalemleri bırakın. Zaten erken de başladık." Dedi. Kalemlerimi , kimliğimi ve hiç kullanmadığım selpakımı da alıp sınavdan çıktım.
    Sınavdan çıkıp ailenizin yanına gittiğinizde kendinizi "henüz taburcu olmuş bir hasta&" gibi hissettiniz mi? işte ben tam da öyle hissettim.
    Neyse eve geldik, trt2'den netlerime baktım. Sonuç tam da beklediğim gibiydi. "z.kko." akrabalar, arkadaşlar aradı. "sağlık olsun"lar havada uçuştu. Sonra 5 aydır hasret kaldığım bilgisayarımı kurarken yine telefon çaldı, arayan anneannemdi. Sınavımın kötü geçtiğini öğrenince sesi titredi, konuşamadı. "hiçbir yer olmuyor mu?" dedi. "büyük ihtimalle olmaz anane." dediğimde napacağını bilemedi. O da 3-4 kez "neyse sağlık olsun." Dedi. Gözlerim doldu. Çünkü bu "neyse sağlık olsun" diğerlerinden çok farklıydı benim için.
    Sonuç olarak; yıllarca dersanelere bir sürü para veren, daha da önemlisi, sene başında kolum kırıldığında bir ay boyunca benimle aynı odada yatıp en ufak bir kıpırdanmamda bile yanıma gelip kolumu kontrol eden babamı,
    Sırf ben evde daha iyi bir ortam bulayım diye çok sevdiği öğretmenlikten emekli olan annemi,
    Ve geçen yıl bir dizi ameliyat geçirdikten sonra "oğlum ergin, doktor ol da beni tedavi et" diyen anneannemi hayal kırıklığına uğratmıştım.
    Hayallerim de vardı, haliyle onlar da olmadı.
    Son cümleyi yiğit özgür'den alıp kendime uyarlayarak yazıyorum:
    "bi b.k olmaz benden. Koyiim bisiklete."
    47 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük