asık suratla eve girdim. üzgün olduğumda alt dudağım sarkardı. ilk kez arkadaş olarak görülmek beni o kadar yıkmıştı ki, alt dudağım artık benden bağımsız bir yaratığa dönüşmüş, benden iki adım önde salına salına ilerliyordu. annem ve babam salonda oturuyorlardı. biri bulmaca çözüyor, biri televizyon izliyordu. hemen üst kata çıktım, bunu yaparken de özenle yerlere sert bastım. pat pat pat, sesleri yakılandı merdivenlerde. havlumu yere fırlattım. ağzım dondurmadan yapış, yapıştı. vücudum tuzluydu. ishal çocuklara içirilen su ve tuz karışımı gibiydim. iğrençtim. duşa girdim.
duştan çıkınca, yatağıma uzandım, tam kendi kendime söverken, annem seslendi aşağıdan "oğlum, yemek hazır", üzgün değildim aslında, sinirliydim, herkesten nefret ediyordum, arkadaşım vardı zaten bir sürü, ne diye yeni bir tane isteyeyim ki, arkadaş olarak görülmek neydi, kesin o birlikte dolaştığı abilerden birinden hoşlanıyordu, abilerden de nefret ettim. "ben yemicem yaa" diye bağırdım. annemin ayak sesleri duyuldu merdivenlerden. önce kafası gözüktü, sonra vücudu. dünya belki de yuvarlak değil, merdivenliydi, o yüzden uzaktan gözüken geminin önce yelkenleri sonra gövdesi gözüküyordu.
başucuma oturdu, saçlarımı okşarken "neyin var oğlum" diye sordu, "bir şeyim yok" dedim. "bak köfte yaptım sen seversin, hadi gel" dedi, üstüme gelmedi. öğretmendi annem, pedagoji eğitimi almıştı, üstüme gelmezdi. köfteyi severdim, ayçin'i de seviyordum, köfte de belki beni arkadaşı olarak görmek istiyordur diye düşündüm. köfteyle şakalaştığım, köfteye sarılıp dondurma yediğim sahneler canlandı gözümde. tiksindim. acıkmıştım, şu çocuk yaşımda çektiğim çile, yormuştu beni. aşağıya indim.
her şeyle dalga geçen babam, gülerek "noldu experimental kız meselesi mi" diye sordu, yanağımdan makas aldı. anlamıştı, babalar niye hep anlardı. ömrümün ilk "sana kız mı yok oğlum" lafını o zaman duydum. babam içeride köfte kızartan anneme seslendi "aslana köfte getir bakalım". ilgiden bunalmıştım. ailem beni sakinleştirmeye çalışıyordu, sanıyorum yaşadıklarımın farkındaydılar. ben ise sadece ayçin'i ve arkadaş olarak görülmeyi düşünüyordum. şimdi ben büyüsem abi olsam, ayçin'de büyücekti, hoşlandığı abilerde büyüyecekti. onlarla yarışamazdım ki, onlar hep abi olacaktı.
babamın minik bir bardak alarak bana bira koyduğu, bol köfte yenen, bol bol teselli edildiğim yemek sonrası rahatlamıştım. normalde her akşam giyinip, süslenerek, babamın parfümünden sıkan ben, üstümdeki şorta rağmen dışarı çıktım. süslenmek için bir nedenim yoktu artık. sahile yürüdüm, tüm çocukluğumla denize taş atmaya başladım. kızlardan nefret ediyor, onları görmek bile istemiyor, 15 sene sonra " hatunsuz olmaz hocu" diyecek pis bir adama dönüşeceğimi bilmiyordum.